23 Haziran 2024 Pazar

Var mıydık? Belki Biraz...

Artık çalar saatin ruhumu kamçılarcasına ötmesine gerek duymadan uyanabiliyorum. Telaş yok, karnımda uçuşan rahatsız kelebekler yok, geç kalırım kaygısı yok, hesap vermekten korkacağım bir patronum yok. Bembeyaz tavana 15 dakika boyunca bakarak kendimi yataktan çıkarmak için ikna etmeye çalışıyorum. Bu sabahın diğer sabahlardan farkı nedir? Neden işe gitmeliyim? Tefekkür etmek için günün en uygun saati. Yataktan kalktığım anda Hannah Arendt'in bahsettiği "Animal Laborans" gibi davranmaya başlıyorum. 

Uyanmak için yüzüme birkaç defa soğuk su çarpıyorum, boğazımdan aşağı birkaç lokmayı zorla itekliyorum, sonra o birkaç lokmayı tuvalette ıkına ıkına çıkarıyorum, ayaklarım geri geri giderken insan seline karışıp toplu taşımayla işime yetişmeye çalışıyorum. Tüm gün çalışıyormuş gibi yapıyorum, patronum da maaş ödüyormuş gibi yapıyor. Geçinemiyorum ama ay sonunu getirebiliyorum. Yaşamıyorum ama var oluş mücadelem devam ediyor. Muhtemelen emekli olana kadar böyle devam edeceğim. Ve her günün sonunda tüm yaşananlara rağmen hayatıma şükredeceğim. Sanırım Bukowski ve Palahniuk yazarak, Pessoa ise hayaller kurarak bu acınası hayatlarına katlanıyordu. 

Peki ya katlanamayanlar? Eskiden insanlar kendini köprüden atardı. Şimdi ise trenin önüne atlamak moda. Öldükten sonra evine ya da işine geç kalan binlerce kişinin ettiği küfürler de cabası. Hayattan intikam almanın farklı bir yolu olsa gerek. Peki neden tren? Sosyolojik olarak düşünmeye çalışıyorum. İntihar şekillerinden toplumların refah düzeyini, adalet sistemini ve toplumsal huzurlarını anlayabilir miyiz? Verilen mesaj nedir? Amerikalılar silahla intihar ediyor; çünkü bireysel silahlanma yaygın ve kolay. Japonlar işini kaybettiğinden dolayı duyduğu utançtan ötürü intihar ediyor. Eskiden seppuku yaparlardı şu an daha acısız bir şekilde hallediyorlar. Peki ya biz Türkler? Son birkaç yıldır artmasına rağmen sansürden dolayı intihar vakalarıyla ilgili pek bir şey bilemiyoruz. Twitter'da birkaç saat gündem olduktan sonra unutulup gidiyorlar. Muhtemelen intihar edenlerle ilgili bir istatistik de tutulmuyordur. Tıpkı 1977 yılından itibaren Doğu Almanya'nın yapmadığı gibi. Eğer küçük bir aksaklıktan dolayı metro seferleri gecikmeli yapılıyorsa bilin ki; hayatından ümidi kesmiş birisi bir yerlerde kendisini trenin altına atmış. 

Bazı zamanlar kötü geçen bir günün ardından benim de aklıma gelmiyor değil. Bir anlık cesaret, gözünü karart ve bammm... Tüm yüklerinden kurtulacaksın. Fakat sonra benim yüzünden evine, sevgilisine geç kalacak olan insanlar geliyor aklıma. Bu kadar küfrü yemeye değer mi? Sikerler kardeşim öyle kuru kuruya ölmek yok. 34 sene boşuna yaşamadık. Can Yücel'in dediği gibi: "Gittin mi büyük gideceksin, ayrılık bile gurur duyacak seninle." 

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...