Gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım. Bilmediğim bir kurum, tanımadığım insanlar, yapmadığım bir iş ve yenemediğim heyecanım...Döner kapıdan içeri girdim. Benim gibi kuşkulu gözlerle etrafını kolaçan eden onlarca kişi. Kimse belli etmeye çalışmıyor ama herkes aynı düşünce içerisinde. Bir acaba ile girdikleri kapıdan karşılarına neler çıkacağını bilememenin kaygısı var. Benim gibi bir yerden başlasam iyi olur diyenler de var, bu benim son şansım elimden geleni yapmalıyım diyenler de. Böyle bir ortamda düşüncelere dalmışken kendimi konferans salonunda buldum.
Her zaman yaptığım gibi etrafıma bakmadan en arkaya ve en uç köşeye oturmayı tercih ettim. Aslında direkt kalabalığın ortasına oturup kendimi tanıtabilir, tatlı bir telaş içinde muhabbete başlayabilirdik. Fakat yine görünmeyen zincirlerim beni engelledi. İşi kabul etmiştim, geri dönüş yoktu. Ortamı beğenmedim, insanlar düşündüğüm gibi çıkmadı deme lüksüm de yoktu. Yani artık bahane üretme şansım kalmamıştı.
Kendimi değiştirmem için henüz geç olmadığını 10 günlük süreç içerisinde anladım. Tanımadığım insanlara bu kadar çabuk güvendiğim, hemen kanımın kaynadığı bir anı yaşadığımı hatırlamıyorum galiba. Kimileri için önemsiz fakat bizler için kelimeler ile ifade edilemeyecek kadar güzel hayallerimiz 4 duvar arasında biraraya gelmişti. Evli olup çocuğu için iyi bir gelecek hayali kuranlar, yakın zamanda evlenmeyi düşünüp mutlu bir yuva kurmak isteyenler, iyi bir kariyer sahibi olup kendini gerçekleştirmek isteyenler ve hayatını anlamlı kılmak isteyenler...
Evet ilk gün içeriye girdiğimde başarıya aç, hayallerini bir an önce gerçekleştirmek için büyük bir arzu ile yanıp tutuşan biriydim ama şunu anladım ki; henüz 22 yaşındayım, bir şeyleri gerçekleştirmek ve yaşamak için önümde uzun bir yaşam var. Para kazanacağım belki çok iyi bir yaşam standardına sahip olacağım. Bugün ve geçmişte yaşadığım sıkıntıları hoş bir anı olarak hatırlayacağım. İyi bir statüm, saygın bir insan olacağım. Bunlar elde edilemeyecek hayaller değil. Peki bunun sonunda mutluluğa ulaşacak mıyım? İşte orası meçhul...
Charles Bukowski aslında bunu yıllarca önce düşünmüş: "Azimli olmadığım doğru ama azimli olmayanların da yaşayabilecekleri bir yer olmalıydı, mevcut yerlerden daha iyi bir yeri kastediyorum. Sabahın altı buçuğunda bir çalar saat sesiyle uyanıp yataktan fırlayan, giyinip zorla bir şeyler atıştıran, sıçıp, işeyip, dişini fırçalayan, saçını tarayan, başka birine büyük paralar kazandırdığı bir yere ulaşmak için trafikle boğuşan ve tüm bunlara sahip olma fırsatı bulduğu için müteşekkir olması istenen biri hayattan nasıl keyif alabilir?" Bu sözü aklıma kazınmış, kitaplığımın üzerinde asılıdır. Bundan sonraki hayatımı yeni insanları tanımak, onlara güvenmek, farklı hikayelerini dinlemek ve mutlu anıları paylaşmak üzerine kuracağım....
Her zaman yaptığım gibi etrafıma bakmadan en arkaya ve en uç köşeye oturmayı tercih ettim. Aslında direkt kalabalığın ortasına oturup kendimi tanıtabilir, tatlı bir telaş içinde muhabbete başlayabilirdik. Fakat yine görünmeyen zincirlerim beni engelledi. İşi kabul etmiştim, geri dönüş yoktu. Ortamı beğenmedim, insanlar düşündüğüm gibi çıkmadı deme lüksüm de yoktu. Yani artık bahane üretme şansım kalmamıştı.
Kendimi değiştirmem için henüz geç olmadığını 10 günlük süreç içerisinde anladım. Tanımadığım insanlara bu kadar çabuk güvendiğim, hemen kanımın kaynadığı bir anı yaşadığımı hatırlamıyorum galiba. Kimileri için önemsiz fakat bizler için kelimeler ile ifade edilemeyecek kadar güzel hayallerimiz 4 duvar arasında biraraya gelmişti. Evli olup çocuğu için iyi bir gelecek hayali kuranlar, yakın zamanda evlenmeyi düşünüp mutlu bir yuva kurmak isteyenler, iyi bir kariyer sahibi olup kendini gerçekleştirmek isteyenler ve hayatını anlamlı kılmak isteyenler...
Evet ilk gün içeriye girdiğimde başarıya aç, hayallerini bir an önce gerçekleştirmek için büyük bir arzu ile yanıp tutuşan biriydim ama şunu anladım ki; henüz 22 yaşındayım, bir şeyleri gerçekleştirmek ve yaşamak için önümde uzun bir yaşam var. Para kazanacağım belki çok iyi bir yaşam standardına sahip olacağım. Bugün ve geçmişte yaşadığım sıkıntıları hoş bir anı olarak hatırlayacağım. İyi bir statüm, saygın bir insan olacağım. Bunlar elde edilemeyecek hayaller değil. Peki bunun sonunda mutluluğa ulaşacak mıyım? İşte orası meçhul...
Charles Bukowski aslında bunu yıllarca önce düşünmüş: "Azimli olmadığım doğru ama azimli olmayanların da yaşayabilecekleri bir yer olmalıydı, mevcut yerlerden daha iyi bir yeri kastediyorum. Sabahın altı buçuğunda bir çalar saat sesiyle uyanıp yataktan fırlayan, giyinip zorla bir şeyler atıştıran, sıçıp, işeyip, dişini fırçalayan, saçını tarayan, başka birine büyük paralar kazandırdığı bir yere ulaşmak için trafikle boğuşan ve tüm bunlara sahip olma fırsatı bulduğu için müteşekkir olması istenen biri hayattan nasıl keyif alabilir?" Bu sözü aklıma kazınmış, kitaplığımın üzerinde asılıdır. Bundan sonraki hayatımı yeni insanları tanımak, onlara güvenmek, farklı hikayelerini dinlemek ve mutlu anıları paylaşmak üzerine kuracağım....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder