Güneş tepeden vuruyor , insan seli akıyor üzerime üzerime. İçim içime sığmıyor atıyorum kendimi Üsküdar'ın kollarına. Bir tek o anlar beni. Denize karşı bir banka oturur , anlatırım derdimi usulca. Saatlerce çalışmak çok yoruyor artık beni , anlamını kaybetmeye başladıysa artık herşey , tehlike çanları çalıyor demektir. Gülmeye devam ediyorum , güçlü kalabilmek için. İnsanların dertlerini anlatması zaafı olarak algılandığından çekiyorum yorganı kafama kadar her gece.
Susuyorsun umarsamaz diyorlar , konuşuyorsun asi diyorlar , karşılık veriyorsun utanmaz diyorlar. Hayal kuruyorsun olmaz diyorlar, kendin olmana izin yok. Maalesef her insan bu çıkmazı yaşıyor bu aralar. İstediğiniz tek şey birilerinin sizi dinlemesi , teselli etmesi. Ama yok. Hemen başlıyorlar nasihat vermeye. Senin acın , senin hayal kırıklıkların küçük geliyor insanlara.
Derken kendimi tekrardan kalabalığın içinde buluyorum. Soruyorum kendi kendime mutluluk nedir diye ? Sahi mutluluk neydi ; çıplak ayakla çimlere basabilmek , bir demlik çayı paylaşabilmek , aynı hayaller ile secdeye alnı koyabilmek , ağır ağır giden vapura el sallayabilmek , kitapların bilgeliğine sığınabilmek...Ve tüm bunların mutluluk olduğunu anlayabilmek içinse basit ve hırsı olmayan bir kalbe sahip olmak gerek.
Aşık olmak mesela ; bir insana koşulsuz güvenebilmek , ne geçmişi ne de geleceği sadece anı yaşayabilmek. Beraber gülmek , biri üzülürken diğerinin teselli etmesi değil. Beraber göz yaşı akıtabilmek. Tertemiz beyaz sayfalara en saf duygularımızı yazabilmek. Hayal kurabilmek , sahaflarda kitap kokusunu içine çekmek , aynı tavaya ekmeği banabilmek.
Bazen kendimi yaramaz bir kedi gibi hissediyorum. Birileri iple beni oynatıyor , uzanıyorum ama bir türlü yakalayamıyorum. Hoşuma gitse de sinirleniyorum, hayatın güzelliği burada diyorum. Ama bir yandan sabırsızlanıyorum. Çünkü ipi yakaladığımda neler olacağını merak ediyorum...
Susuyorsun umarsamaz diyorlar , konuşuyorsun asi diyorlar , karşılık veriyorsun utanmaz diyorlar. Hayal kuruyorsun olmaz diyorlar, kendin olmana izin yok. Maalesef her insan bu çıkmazı yaşıyor bu aralar. İstediğiniz tek şey birilerinin sizi dinlemesi , teselli etmesi. Ama yok. Hemen başlıyorlar nasihat vermeye. Senin acın , senin hayal kırıklıkların küçük geliyor insanlara.
Derken kendimi tekrardan kalabalığın içinde buluyorum. Soruyorum kendi kendime mutluluk nedir diye ? Sahi mutluluk neydi ; çıplak ayakla çimlere basabilmek , bir demlik çayı paylaşabilmek , aynı hayaller ile secdeye alnı koyabilmek , ağır ağır giden vapura el sallayabilmek , kitapların bilgeliğine sığınabilmek...Ve tüm bunların mutluluk olduğunu anlayabilmek içinse basit ve hırsı olmayan bir kalbe sahip olmak gerek.
Aşık olmak mesela ; bir insana koşulsuz güvenebilmek , ne geçmişi ne de geleceği sadece anı yaşayabilmek. Beraber gülmek , biri üzülürken diğerinin teselli etmesi değil. Beraber göz yaşı akıtabilmek. Tertemiz beyaz sayfalara en saf duygularımızı yazabilmek. Hayal kurabilmek , sahaflarda kitap kokusunu içine çekmek , aynı tavaya ekmeği banabilmek.
Bazen kendimi yaramaz bir kedi gibi hissediyorum. Birileri iple beni oynatıyor , uzanıyorum ama bir türlü yakalayamıyorum. Hoşuma gitse de sinirleniyorum, hayatın güzelliği burada diyorum. Ama bir yandan sabırsızlanıyorum. Çünkü ipi yakaladığımda neler olacağını merak ediyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder