28 Kasım 2021 Pazar

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20'li yaşlarımın ortasında şiir kitabı yazacak kadar avareydim. Ben okurken bile kendime güldüm, başkaları okusa kim bilir ne olurdu. Geriye dönüp eski yazılarımı okudum biraz. Blogda yazdıklarımı derlesem 2-3 kitap çıkarmış aslında. İktidarı eleştirdiğim siyasi ve ekonomik yazılardan özellikle. Konjonktürü iyi yakalamışım, doğru insanları takip etmişim, iyi kitaplar okumuşum. Pandeminin gerektirdiği izolasyon ve bekarlığımın verdiği özgürlük ile son 2 yılda yaklaşık 700'e yakın kitap okumuşum. Defterler dolusu notlar almışım. İzlediğim dizileri ve filmleri saymıyorum bile. 

Yıllardır şu ikilemden kurtulamadım gitti. Çok küçük yaşlardan beri yalnız kalmayı sevdim. Sevmeye de devam ediyorum. Çocukken kendi başıma oyunlar oynardım, hayaller kurardım. Sonra büyüdüm; okulda en arka sırada romanlar okurdum, tek başıma sahilde bir bank köşesinde okumak hâlâ en büyük zevkimdir, uzun yürüyüşlere çıkıp alternatif yaşamların hayalini kurmaya devam ediyorum. Bir gün büyük bir futbolcuyum, bir gün devrimci. Rahmetli İlker'den sonra tek başıma film izlemeyi öğrendim, onun yokluğunda o kadar çok film izledim ki. Yalnızlığı efektif bir yaratıcılığa dönüştürdüm. Ve ne zaman bir ilişkiye başlasam bu yalnızlığa paylaşamayacak kadar bencil olduğumu gördüm. Birisi ile beraberken acaba tüm o sevdiğim şeyleri yapmaya devam edebilecek miydim? Kendimle baş başa kalmaya fırsatım olacak mıydı? Ah evet bir türlü üstesinden gelemediğim şeyler.

Bu sene de planladığım kitabı yazamadım. Oysa kafamda biteli uzun zaman oldu. Bilirsiniz ki  roman yazarlarının ilk kitapları genelde otobiyografik ögeler barındırır. Kendime yazmak neyse de, başkalarının yazdıklarımı okumasına hazır mıyım? Henüz bilmiyorum. 20'li yaşlardaki idealist düşüncelerim yok artık. Değişmedim sadece rafa kaldırdım. Acıları görmeye devam ediyorum ama sineye çekmeyi öğrendim. Sistemi her zaman ki gibi eleştiriyorum ama en sadık ve çalışkan kölesi olmayı da ihmal etmiyorum. Para her şeyi yapar demiyorum ama bazı şeyleri satın aldığı da gerçek. İşimi sevmeden de iyi yapabilmeyi öğrendim. Geçmişteki yazılarıma baktığımda öfkeliymişim. Hararetli bir şekilde siyaseti eleştirip, ekonomik analizler yapmışım. Sonracığıma neden mutlu değilim demişim? Yalnızlığıma küfretmişim. Ah Bukowski ah sen yok musun sennn...

Öfkem yerini kabullenilmiş bir umarsızlığa bırakmış. Ölüm korkusu aklıma bile gelmiyor. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorum. Ama arada iş çıkışı metroda beklerken karanlıkta beliren ışığın altına kendimi bırakasım da gelmiyor değil. Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi? Eminim herkesin kendince haklı sebepleri vardır. Evet geride kalan 10 yılda tırnaklarımla kazıyarak bir şeyleri değiştirdiğim ortada. Geleceğe dair somut hiçbir hayalimin olmadığı günleri de yaşadım. Üniversitede 1 liraya yediğim akşam yemekleri ve tek öğünle geçiştirdiğim günler oldu. Hani bugün barınamayan ve geçinemeyen üniversite öğrencilerini televizyonlarda izliyorsunuz ya. İşte bu iktidarın en şaşaalı olduğu zamanlarda da biz aç kalabiliyor ve barınmakta zorluk çekiyorduk. Evin kirasını ödediğimde hissettiğim rahatlık başka bir şeydi. Cebimde kalan son beş liraya rağmen babam "paran var mı oğlum" dediğinde "evet var baba" dediğim günlerdi o zamanlar. Kitap alabilmek için konserlerde yer gösterdiğim, otellerde garsonluk, avm'lerde tezgahtarlık yaptığım günlerdi evet evet. Bunların hepsi Türkiye'nin değişmeyen ve muhtemelen önümüzdeki birkaç on yılda değişmeyecek gerçekleri... 

Bakın bunları hâlâ bir başarı olarak görmüyorum. Çünkü başarının olduğu yerde rekabet vardır. Ve rekabet kimilerinin dediği gibi bizi yaratıcı yapıp zinde tutarken, aynı zamanda ruhumuzu kemirir. Düşe kalka bir kariyer yaptık. Borçlar ödendi, bazı hayaller gerçek oldu. Allah var; payımıza düşen mutluluğun köşesinden bir parça almadık değil. Küslükleri bir kenara bıraktık. 

Peki ben neden arzuladığım ve bir amaç uğruna mücadele ettiğim mutluluğa erişemedim? Evet biliyorum mutluluk bir hedef değil, bir yolculuk. Demagojisini çok yaptım. Fakat yolda olmaksa eğer mutluluk ben neden o yolu hâlâ tek başıma yürüyorum. Her geçen gün kendimi daha da yalnız hissediyorum. Eskiden bir çöl fırtınası gibi yakalandığım buhranlardan sığınacak bir mağara bulup kurtulurdum. Bu mağara çoğu zaman okuduğum kitaplar, izlediğim filmler olurdu. Kimi zaman uzun yürüyüşler, dedemin evinde geçen birkaç hafta olurdu. Lakin artık teselli edemiyorum kendimi. Tek başına üstesinden gelemediğim buhranlarım var benim. Annem beni meyve veren bir ağaç gibi görüyor. Kardeşim o ağacın dallarında sallanıp, çocukluğun verdiği haylazlıkları yapıyor. Babamla artık konuşmuyoruz bile. Eskiden kendimi ona ispatlamak isterdim. Ağzımla kuş tutsam, kuşun kanadını kırdın derdi muhtemelen. 

Oturup derdimi anlatacağım tüm arkadaşlarım kendi ailesini kurdu. Onların üstesinden gelmesi gereken ve benimkinden çok daha büyük dertleri var eminim. O yüzden onlar anlatıyor ben dinliyorum. Gerçi her zaman böyle olmuştu ya. Bir arkadaşa ihtiyacım var mı yok mu ikilemi içindeyim. Bana iyi gelecek  sözcüklere sahip olan var mı? Telefonum çaldığında ekrana uzaktan bakıp acaba benden ne isteyecekler diye düşünmekten sıkıldım. Evet evet yalnızlık bir parazit gibi yer edinmiş benliğimde. Ne onsuz yapabiliyorum ne de beni için için yiyen bu parazite dur diyebiliyorum. 

Yukarıda yazmış olduğum gibi bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi diye soruyorum kendime? Ne sahte bir mutluluğun rolünü yapıyorum ne de sahip olduklarıma şükretmemezlik. Sadece kendimi değersiz hissediyorum. Yalnızlığı taşıyamayacak kadar yorgun ve bıkkınım. Her yeni gün okumak, düşünmek, bir şeyler üretmek için amaçlar edinmeye çalışıyorum. Ama sanki cüzzamlılar gibi çevremdekilerden soyutlandığımı düşünmeye başladım. Mutlu ve huzurlu olabilecek bir potansiyeli boşa harcıyorum. Ve tüm bu olanları bahane gösterip, başkalarını suçlayamayacak kadar da aydınlanmış biriyim. Öylesine aydınlanmışım ki; sokak lambası gibi çevremi aydınlatırken kendi iç dünyamda karanlığa gömülmüşüm. Ne yapmalıyım? Dua etsem mi yatmadan önce. Tıpkı çocukluğumda olduğu gibi. Kadere iman! Hımmm. 

Evet neden uzun bir aradan sonra blog yazdım. Çünkü kendime yazmak iyi gelir diye düşündüm. Tıpkı yıllardır olduğu gibi. Umarım yine işi yarar....







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...