5 Haziran 2013 Çarşamba

İKTİDARLARIN YAPTIKLARI İCRAAT MI YOKSA SAFSATA MI ?

        İcraat, hizmet denen şey öyle bir şey ki; bir iktidarın elinde kitle imha silahına bile dönüşebiliyor. İmha ettiği ise sıradan vatandaşların masum dünyaları. Hiçbir zaman bir siyasi ideolojiye inanmadım. Ben eşitliğe, özgürlüğe,sosyal demokrasiye, adil gelir dağılımına inanan bir insanım. Bu yüzden solcu olmak zorunda mıyım? Ben aynı zamanda milliyetçi, muhafazakar ve yerine göre liberal politikaları da savunan bir insanım. Peki o zaman sağcı olmak zorunda mıyım? Tabi ki hayır. Ama bizi yönetenler bizden bunu istiyor. Önce talep yaratıyorlar sonra bu talebin gereklerini yerine getiriyorlar. Alan mutlu (iktidar) veren mutlu (seçmen)... Ben bir kaç siyasi saftasadan bahsetmek istiyorum sizlere bugün.
        
         Safsata 1: IMF'ye olan borcumuzu ödedik, ülkeyi borçtan kurtardık! Bu lafı söyleyen arkadaşlarıma sorsanız daha IMF'nin açılımını bilmezken hükümet safsatalarını savunur olmuş. IMF'nin vermiş olduğu kredilerin tamamını neredeyse hükümetler kullanır. Yani ekonomide büyük yatırımların ve yeniliklerin devlet eliyle yapıldığı kamu ekonomisinin daha ağırlıklı olduğu ülkelere borç verilir. Yani IMF'nin borç verdiği ülkelerin kamu borç stoğu özel sektöre nazaran daha fazladır. Liberal iktisadı savunan dünyada şu lafı hep duyarsınız. Devlet her zaman kötü bir aşçıdır. Peki bunu bilenler neden hükümetlere borç verir ve yatırımlarını devletin yapmasına müsaade eder. Borç alan ülkeye mal girişi olur, ülkedeki  refahta bir artış sağlanır. Dış ticaret hacmi gelişir. Yapılan yeni yatırımlar bazı kesimlere yeni gelir kapıları açar. İktidar bu olumlu havayı kendi lehine çevirip seçim kazanmaya çalışır. Peki borç verenlerin kazancı nedir? Borç veren ülkeler genelde zengindir. Ülkedeki aşırı şişkin zenginlik birikmiş mal stokuna sebep olmuştur. Biriken malları satmak için yeni pazar yaratmak için ülkelere verilen borçlar paha biçilmez bir fırsattır. Bu alışverişin sonuna borç alan ülkeler genelde ömür boyu borçlu kalırken, borç verenler ömür boyu alacaklı konuma geliyor. Alacaktan kasıt sadece para değil, siyasi nüfuz, ucuz işgücü, sınırsız kapitülasyonlar...
         
          Safsata 2: Olumlu ekonomik rakamlar; düşen enflasyon ve faizler! Evet Benjamin Di'sraeli'nin çok güzel bir sözü vardır: " Üç türlü yalan vardır; büyük yalan, kuyruklu yalan ve istatistik. " Sıradan vatandaşlar reel faiz denen kavramın adını bile duymamıştır. Faiz oranı ile enflasyon oranı arasındaki olumlu fark olan reel faize göre ülkeye  döviz ve yabancı yatırımlar girer. Bugün enflasyonu düşürdük, Cumhuriyet tarihinin en düşük faizini veriyoruz diye meydanları inletiyorlar. 2000 yılında iki haneli faizler vardı ama istikrarlı bir siyaset yoktu bu yüzden yatırım yapılmıyordu. Bugün çok düşük faiz veriyoruz ama siyasi istikrar var bu yüzden yatırım yapılıyor. Ben buna kısmen katılanlardanım. Ülkeye döviz getirip bunu türk parasına çevirip o parayı da faize yatıranların sayısı her geçen gün azalmakta. Artık yabacılar ve türk girişimciler ağırlıklı olarak hisse senedi alıyor, Türkiye'de bankacılık sektörüne giriyor, 22 aylık gösterge faizli tahviller alıyor, gayrimenkullere yatırım yapıyor. Sonuç nedir peki? Borsa da bir balon, aşırı bankacılık karları, sürekli artan konut fiyatları...Ekonomi rakamsal olarak büyüyor, Türkiye nominal olarak zenginleşiyor ama Türk halkı kısmi fakirlik döngüsünü kırmayı beceremiyor. 
            
           Safsata 3: Devletçilik bitmiştir! IMF'ye olan borç bitti. Çünkü artık Türkiye liberal kapitalist bir ülke. Tüm yatırımlar özel sektörce yapılıyor. Yurt dışından, uluslararası bankalardan, konsorsiyumlardan borçlanılıyor. Hatta eskisine nazaran daha çok borcumuz var. Ama bu borç devlet bilançosuna yansımadığı için devlet bütçesi son 10 yıldır birkaç yıl hariç her yıl denk olduğundan kimse ülkenin aşırı borçlandığını farketmiyor. Kamu işletmelerinin amacı kar değil, en iyi hizmeti en ucuza sunmaktır. Yani sosyal adaleti sağlamaktır. Bu kurumlar zarar ediyorsa bu sosyal adalet adına.   IMF belki artık bize borç vermiyor, yıllardır verdiği telkinler sonucunda sosyal adaleti de kaybettik. 
             
            Safsata 4: Devlet bütçesinden eğitime dev bütçe ayrıldı! Evet dev bütçe ayrıldığı doğrudur. Peki sonuç nedir? Bugün ekonomi de başarı varsa Ali Babacan'ın bunda büyük payı vardır. Bu yüzdendir ki ülke ekonomisi yıllardır ona emanettir. O zaman adama sorarlar, eğitim de bu kadar iyi isek 11 yılda neden 5 tane eğitim bakanı değişir. Sıf büyük yatırımlar yaptım demek için midir eğitimi içi boş bir harabeye çevirmek. Her ilde bir apartman dairesine tabela asıp, kurdelesini keserek mi eğitime yatırım yapılıyor. Dünyadaki üniversitelerle yarışacak seviyede kaç tane eğitim kurumumuz var. Bilimsel yayınlar ne kadar arttı. Üniversitelerden alınan harçlar kesildi evet doğru Allah razı olsun. Bugün 150 soru içinden 15 net yapanlar üniversiteye girebiliyor. Bu çocuk 4 yıl boyunca yapmış olduğu harcama ile ülkenin talebini canlı tutuyor. Devletin düzenlediği sınavlarına girerek dünyanın parasını bayılarak devletin bütçesine büyük bir katkı yapıyor. Bunları düşünen hiç kimse yok maalesef...
              
            Bu ülkede bardağın dolu tarafı kadar boş kısmını da konuşanlara yer yok. Uğur Mumcu ne güzel demiş: " Bu ülkenin insanları bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oldular." Sahip olduğumuz üniversite diploması bizim geleceğimiz için bir senetti. Sağolsunlar onu da spekülatif emellere peşkeş çekip değerini düşürdüler. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...