8 Eylül 2013 Pazar

Kaybetmeyi göze alamayacak kadar az dostum var...

        Bilmiyorum ama sanırım hayatımda ilk defa sonbaharın gelmesini sevinçle karşıladım. Bundan tam bir yıl önce ne umuyordum bir yıl sonra ne buldum. Üniversite benim için oldukça çetin geçti. Cebimdeki her kuruşun muhasebesini yaparak ve kurduğum her hayali yarınlara erteleyerek geçen koskoca bir 4 yıl...Üniversite biterse bir an önce rahatlayacağımı düşünüyordum, bittikten sonra bir an önce iş bulursam yine rahatlayacağımı düşündüm. Hele hele aklımın ucundan bile geçmeyen bir mesleğe adım attığım için hala ne zaman rahatlayacağımı düşünüyorum. Ne istiyorum diye kendime sordum hem de defalarca. Aslında cevabını bildiğim bu soruya defalarca kaçamak cevap verdim.

          Ailenin övünç kaynağı kuzenimin nasihatlerini dinleyip mali müşavirliği denedim. Aptal mıyım ben arkadaşım devlette yıllarca çalışıp ne yapacağım. Burada her yıl yükselip 30'lu yaşlarımın ortasında paraya para demeyecektim. Olmadı Türkiye'nin en kaliteli üniversitelerinden birinden mezun olmadığım ve yabancı dilim ana dilim gibi olmadığı için tercih edilmedim.

         Sonra 23 yıl bana akıl verip, yol göstermeyen babam Nasreddin Hoca oldu çıktı karşıma. Oğlum gir devlete, garanti para. Devletin parası deniz yemeyen keriz. Avantanı da alırsın bulursun yolunu. Bak bizim falancanın oğlu devlete girdi. Oh miss. Bu devirde ayıya dayı diyeceksin. Kim iktidarsa onun arkasında olacaksın. Eminim hepiniz duymuşsunuzdur bunları.

           Her ay gereğinden fazla kitap alıyorum diye annemle kavga ediyoruz. Hayata bakar mısınız? Kimse size ne olmak istediğinizi sormuyor? Bu hayata para kazanıp, çoğalmaya gelmişiz sadece. Birileri mükemmel bir kariyer ile tatmin olabileceğini söylerken birileri evlenip peşi sıra çocukları dizerek mutluluğu yakalayacağını söylüyor. Yani bir elin oynaşta bir elin uğraşta...

           Can dostum dediğim insanlar var bu hayatta. Kendim kadar onları da düşünüyorum. Ne olacak bizim halimiz diye. 5 yaşında iken kim lan bu çam yarması dediğim Mustafa ile 20 yıla merdiven dayadığımız dostluğumuz  geliyor aklıma. Kavgada dayak yediğimizde arkasına saklandığımız Mustafa. Cebindeki beş kuruşu dahi bizden esirgemeyen Mustafa.

             Sonra nam-ı değer Saki geliyor gözlerimin önüne. Yıllarca toprak sahalarda beraber top koşturup, aynı hayallere gözlerimi açtığım dostum. Tanıdığım en yetenekli ve en karakterli insan.  Kendimden sonra mutlu olmasını en çok istediğim insan. Belki hiçbir şey yolunda gitmedi ama hiçbir şey de onu yolundan etmedi. Artık aynı sahalarda yan yana top koşturmasakta varlığını her zaman yanımda hissettiren can dostum.

             Mahmut ile Evren'i unutmadım tabi ki. Sohbetlerine doyum olmayan, iyi günde dost kötü günde yoldaş olan insanlar. Mahmut'un bize akıl verip tam tersini yapması. Evren'in dilsiz taklidi yapıp ağına düşürdüğü afet-i devran kızlar inanın bana hala akıl sır erdiremediğim hususlardandır.

              Velhasıl kelam bu adını saydığım dostlarım beni ben yapan, aynı hayallere yelken; aynı dualara el açtığım insanlardır. Yıllar belki bana müreffeh bir yaşam, iyi hayat şartları veya güzel ve alımlı bir kız sunmadı. Ama sohbetine doyamadığım, üzüntüsünde göz yaşı döküp, sevincine ortak olduğum bu adam gibi adamlarla kardeş olmayı nasip eyledi. Bu gece yatarken acaba iyi bir işim, güzel bir eşim, müreffeh bir yaşantım olur mu diye düşünmektense bu güzide adamlarla ileride hangi güzel anları paylaşacağımı düşünerek yatacağım.

                Bu hayatta her zaman acıyı tadacağız mühim olan acıyı dindirecek şerbet gibi dostlara sahip olmak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...