Ülkede gündem çabuk değişiyor. Ekonomi, siyaset, savaş naraları derken ülkede neler olduğunu idrak etmekte zorluk çekiyoruz. O yüzden film şeridi gibi aklımdan geçenleri yazmaya başlıyorum.
Gezi parkı eylemleri ve Federal Rezerv Bank'ın tahvil alımını kademeli olarak azaltacağı haberleri piyasalarda endişeye sebep oldu. FED'in bu açıklaması şu anlama geliyordu. 2008 yılında meydana gelen krizden sonra dünyaya enjekte ettiği dolarların dozunu azaltacaktı. Gelişmekte olan ülkelere akan dolarların kaynağı bir nevi kesilmiş oldu. Çok ilginç bir piyasa sistemi tarafından dünya yönetiliyor. Amerika krize girdiğinde hükümet dolar basıp veya tahvil satın alıp piyasayı rahatlatmaya çalışıyor. O dolarlar dönüp dolaşıp Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere gerek yatırım, gerekse cazip faiz oranları için akıyor. Haliyle bizim gibi ülkeler geçici bir refah dönemi yaşanıyor. Şimdi ise hasta olan Amerika ayaklanmaya başladı. Krizden dolayı kaçan yatırımcıları ve dolarları geri çağırmaya hazırlanıyor. Yani Amerika bir yana dünya bir yana.
Kendi ülkemize geri dönersek ithalata dayalı bir büyümeye bağlıyız. Yapılan ithalatın bir kısmı stoklara yani yatırımlara bir kısmı da tüketime gidiyor. Nasılsa ülkeye dolar gelmeye devam ediyor ve Merkez Bankası'nın dolar rezervleri hiç olmadığı kadar fazla. 11 yılda işsizlik ne arttı ne de azaldı. Ama işgücü ucuzladı. İstihdamın artmadığı bir ülkede büyüme rekorları kırıp, milli geliri arttırdık.
Türkiye'nin finans kaynağı nedir diye aklınıza bir soru geldi mi hiç? Ekonomi eğitimi alanlar iç borçlanma ile milli gelirin ve sabit sermaye stokunun arttrılamayacağını bilir. İnsanların bırakın tasarruf yapmalarını vadesi gelen borçlarını borç ile kapattığı bir dönemde yaşıyoruz. Haliyle özel sektör ve kamu sektörü dışardan borçlanıyor. İstikrarlı bir ülke her zaman içinde istikrarsızlık tohumları taşır. Ülkenin 11 yılda ekonomisi büyüdü, ihracatı arttı, altyapı yatırımları yapıldı ama bizim olmayan para ile nereye kadar. Ülkede arada sırada kaynağı olmayan paralar giriyor ve biz çarkı döndürmeye devam ediyoruz.
Biraz da demokrasiye değinmek istiyorum. Gezi Parkı eylemleri benim için tam olarak yeşili korumak için yapılan bir eylem olmadı. Olmak zorunda da değil. Ülke olarak komplo teorisi üretmekte üstümüze yoktur. Arap baharında nasıl finanse edildiği belli olmayan eylemciler, Otpor faaliyetleri, Soros'un varlığı, ABD'nin desteğini göz ardı edenler neden Gezi Parkı için bunları dillerinden düşürmezler. Bu saydığım faktörlerin etkisi yok mudur Gezi Parkı eylemlerinde mutlaka vardır tabi...
Düşünün ki ülkemizde 20 kişinin tecavüz ettiği 13 yaşındaki kız mahkemenin verdiği karara göre bunu iradesi ile yapabiliyorken, ülkenin üniversite mezunu, eğitimli insanları hür iradeleri ile eylem yapabilecek ehliyete sahip değil...
Gezi parkı eylemleri ve Federal Rezerv Bank'ın tahvil alımını kademeli olarak azaltacağı haberleri piyasalarda endişeye sebep oldu. FED'in bu açıklaması şu anlama geliyordu. 2008 yılında meydana gelen krizden sonra dünyaya enjekte ettiği dolarların dozunu azaltacaktı. Gelişmekte olan ülkelere akan dolarların kaynağı bir nevi kesilmiş oldu. Çok ilginç bir piyasa sistemi tarafından dünya yönetiliyor. Amerika krize girdiğinde hükümet dolar basıp veya tahvil satın alıp piyasayı rahatlatmaya çalışıyor. O dolarlar dönüp dolaşıp Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere gerek yatırım, gerekse cazip faiz oranları için akıyor. Haliyle bizim gibi ülkeler geçici bir refah dönemi yaşanıyor. Şimdi ise hasta olan Amerika ayaklanmaya başladı. Krizden dolayı kaçan yatırımcıları ve dolarları geri çağırmaya hazırlanıyor. Yani Amerika bir yana dünya bir yana.
Kendi ülkemize geri dönersek ithalata dayalı bir büyümeye bağlıyız. Yapılan ithalatın bir kısmı stoklara yani yatırımlara bir kısmı da tüketime gidiyor. Nasılsa ülkeye dolar gelmeye devam ediyor ve Merkez Bankası'nın dolar rezervleri hiç olmadığı kadar fazla. 11 yılda işsizlik ne arttı ne de azaldı. Ama işgücü ucuzladı. İstihdamın artmadığı bir ülkede büyüme rekorları kırıp, milli geliri arttırdık.
Türkiye'nin finans kaynağı nedir diye aklınıza bir soru geldi mi hiç? Ekonomi eğitimi alanlar iç borçlanma ile milli gelirin ve sabit sermaye stokunun arttrılamayacağını bilir. İnsanların bırakın tasarruf yapmalarını vadesi gelen borçlarını borç ile kapattığı bir dönemde yaşıyoruz. Haliyle özel sektör ve kamu sektörü dışardan borçlanıyor. İstikrarlı bir ülke her zaman içinde istikrarsızlık tohumları taşır. Ülkenin 11 yılda ekonomisi büyüdü, ihracatı arttı, altyapı yatırımları yapıldı ama bizim olmayan para ile nereye kadar. Ülkede arada sırada kaynağı olmayan paralar giriyor ve biz çarkı döndürmeye devam ediyoruz.
Biraz da demokrasiye değinmek istiyorum. Gezi Parkı eylemleri benim için tam olarak yeşili korumak için yapılan bir eylem olmadı. Olmak zorunda da değil. Ülke olarak komplo teorisi üretmekte üstümüze yoktur. Arap baharında nasıl finanse edildiği belli olmayan eylemciler, Otpor faaliyetleri, Soros'un varlığı, ABD'nin desteğini göz ardı edenler neden Gezi Parkı için bunları dillerinden düşürmezler. Bu saydığım faktörlerin etkisi yok mudur Gezi Parkı eylemlerinde mutlaka vardır tabi...
Düşünün ki ülkemizde 20 kişinin tecavüz ettiği 13 yaşındaki kız mahkemenin verdiği karara göre bunu iradesi ile yapabiliyorken, ülkenin üniversite mezunu, eğitimli insanları hür iradeleri ile eylem yapabilecek ehliyete sahip değil...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder