Pencereden yağan kara bakıyorum...Hergün aynı sokaktan evine aş, eşine aşk götüren onlarca insan geçiyor. Sıradan insanların basit hayalleri, büyük kumarları hiç bitmiyor. Mücadele ediyorlar çamurlu yollarda düşmekten korkmadan; çünkü kirlenmek güzel.
Efendi adam kendinden çok şey, başkalarından az şey bekler. Ne kadar efendi adamım orasını bilemeyeceğim ama kendimden çok şey beklediğim kesin. Fakat kendim için değil. Bir şeylerin geri gelmeyeceğinin farkındayım artık. Yanlış tercihler, deneyimsizlik bunların hepsi kardeşim için bir tecrübe oldu. Onlarca hayalimin arasından sadece birkaçına tutunabildim. "Yaşamak, kimseye muhtaç olmadan, eyvallah demeden yaşamak. Kendim olmaktan vazgeçmeden, sade ve sıradan bir hayat istiyorum." Belki birilerinin başarısını kıskandık, belki gereken ilgiyi göremedik. Kaçan fırsatlar her zaman bahanemiz oldu. Bazen bir kalpten içeri girebilmek için yıllarca bekledik. Hüsrana uğramak alışkanlığımız oldu belki de...Ama olmayan bir şey varsa o da kendimiz olamadık.
Kitaplığımda her zaman okunmayı bekleyen kitaplar bırakırım. Bu yarınlara olan ümitlerim içindir. Masamda kağıt kalem eksik olmaz. Duygularımı kelimelerle anlatamazsam sessizce haykırabilmek için. 24 olmaya çeyrek kala bazı şeylere umut etmeye devam ediyorum. Başarabileceğim hayallerime dört elle sarılamadığıma pişmanım. "Ama hayatta her şey başarı değil ki" diyerek avutmak istiyorum kendimi. Örnek bir abi, hayırlı bir evlat, sadık bir eş, iyi bir dost veya mutlu bir insan olmak...Will Smith'in filmlerindeki gibi mücadeleden pes etmeden, ümitleri tüketmeden, mutluluğun peşinden koşabilmek.
Birilerinin para ile ilgili dert yanmasından veya öğütler vermesinden sıkıldım. Siz sıkılmadınız mı? Akıllı telefonlar çıktığından beri insanlar düşünme eyleminden vazgeçtiler. Nasılsa onlar adına düşünen bir şey icat edilmişti. Yapay gülümsemenin altında yatan gerçekler nedir hala merak ediyorum. Bir merhaba demek bu kadar mı zor geliyor. Veya sıcak bir gülümsemeden ne gibi bir beklenti peşine düşüyoruz. Bir parça ekmeği bölüp paylaşırken hangi ara bütün bir şekilde yutmaya başladık...
Son olarak yalnızlığıma laf söylemeden edemeyeceğim. Bir güvensizliktir almış başını gidiyor. Hiç mi yok çevremde elinden tutmaya cesaret edebileceğin bir kız. Bob Marley geliyor aklıma sonra"Gerçek şu ki herkes seni incitecek, yapman gereken tek şey, acı çekmeye değer birini bulmak" Tamam diyorum kendi kendime. Fakat bunu diyen adam aynı zamanda "Yağmuru sevdiğini söylüyorsun, ama yağdığında şemsiye kullanıyorsun. Güneşi sevdiğini söylüyorsun, ama her zaman kaçmak için bir gölge arıyorsun. Rüzgarı sevdiğini söylüyorsun, ama her estiği zaman pencerini kapatıyorsun. İşte bu yüzden seni seviyorum demenden korkuyorum." demiyor muydu?
Sanırım birisinin elini omzuma koymasını bekliyorum. Desin ki bana: "Rahatından vazgeç, gel beraber bu hayatın çilesini çekelim. Bazı şeyleri bu kadar çok düşünme, önümüzde yaşayacak onlarca yıl, yüzlerce güzel an var. Mutlu olmak için içinde bulunduğun zamandan daha iyi bir zaman olduğuna karar verme. Mutluluk bir yolculuk ve bu yolculuk yalnız geçirilmeyecek kadar güzel..."
Efendi adam kendinden çok şey, başkalarından az şey bekler. Ne kadar efendi adamım orasını bilemeyeceğim ama kendimden çok şey beklediğim kesin. Fakat kendim için değil. Bir şeylerin geri gelmeyeceğinin farkındayım artık. Yanlış tercihler, deneyimsizlik bunların hepsi kardeşim için bir tecrübe oldu. Onlarca hayalimin arasından sadece birkaçına tutunabildim. "Yaşamak, kimseye muhtaç olmadan, eyvallah demeden yaşamak. Kendim olmaktan vazgeçmeden, sade ve sıradan bir hayat istiyorum." Belki birilerinin başarısını kıskandık, belki gereken ilgiyi göremedik. Kaçan fırsatlar her zaman bahanemiz oldu. Bazen bir kalpten içeri girebilmek için yıllarca bekledik. Hüsrana uğramak alışkanlığımız oldu belki de...Ama olmayan bir şey varsa o da kendimiz olamadık.
Kitaplığımda her zaman okunmayı bekleyen kitaplar bırakırım. Bu yarınlara olan ümitlerim içindir. Masamda kağıt kalem eksik olmaz. Duygularımı kelimelerle anlatamazsam sessizce haykırabilmek için. 24 olmaya çeyrek kala bazı şeylere umut etmeye devam ediyorum. Başarabileceğim hayallerime dört elle sarılamadığıma pişmanım. "Ama hayatta her şey başarı değil ki" diyerek avutmak istiyorum kendimi. Örnek bir abi, hayırlı bir evlat, sadık bir eş, iyi bir dost veya mutlu bir insan olmak...Will Smith'in filmlerindeki gibi mücadeleden pes etmeden, ümitleri tüketmeden, mutluluğun peşinden koşabilmek.
Birilerinin para ile ilgili dert yanmasından veya öğütler vermesinden sıkıldım. Siz sıkılmadınız mı? Akıllı telefonlar çıktığından beri insanlar düşünme eyleminden vazgeçtiler. Nasılsa onlar adına düşünen bir şey icat edilmişti. Yapay gülümsemenin altında yatan gerçekler nedir hala merak ediyorum. Bir merhaba demek bu kadar mı zor geliyor. Veya sıcak bir gülümsemeden ne gibi bir beklenti peşine düşüyoruz. Bir parça ekmeği bölüp paylaşırken hangi ara bütün bir şekilde yutmaya başladık...
Son olarak yalnızlığıma laf söylemeden edemeyeceğim. Bir güvensizliktir almış başını gidiyor. Hiç mi yok çevremde elinden tutmaya cesaret edebileceğin bir kız. Bob Marley geliyor aklıma sonra"Gerçek şu ki herkes seni incitecek, yapman gereken tek şey, acı çekmeye değer birini bulmak" Tamam diyorum kendi kendime. Fakat bunu diyen adam aynı zamanda "Yağmuru sevdiğini söylüyorsun, ama yağdığında şemsiye kullanıyorsun. Güneşi sevdiğini söylüyorsun, ama her zaman kaçmak için bir gölge arıyorsun. Rüzgarı sevdiğini söylüyorsun, ama her estiği zaman pencerini kapatıyorsun. İşte bu yüzden seni seviyorum demenden korkuyorum." demiyor muydu?
Sanırım birisinin elini omzuma koymasını bekliyorum. Desin ki bana: "Rahatından vazgeç, gel beraber bu hayatın çilesini çekelim. Bazı şeyleri bu kadar çok düşünme, önümüzde yaşayacak onlarca yıl, yüzlerce güzel an var. Mutlu olmak için içinde bulunduğun zamandan daha iyi bir zaman olduğuna karar verme. Mutluluk bir yolculuk ve bu yolculuk yalnız geçirilmeyecek kadar güzel..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder