Derin bir nefes al ve kendini kalabalığın içindeki hengameye bırak. Nereye gittiğin veya nereye varacağın önemli değil, önemli olan yolculuğun keyfini çıkarmak. Hayatta böyle değil mi! Her insan aslında doğduğu andan itibaren ölmeye başlar...Dünya derdi henüz küçük bir çocuk iken yapışır yakamıza. Beklentiler ve toplumun genel kanıları arasında bir yerlerde sıkışıp kalırız. Start verildi ve koşu başladı. Mutluluğa, zenginliğe, huzura ve şehvete daha önce kavuşmak için birbirini ezmekten çekinmeyen bir insan topluluğunun içinde var olma mücadelesi ile karşı karşıyayız.
Kendimi özgür hissetmiyorum, zengin olmak gibi bir düşünce bazen rüyalarıma girse de çabucacık unutuyorum. Mutluluk mu? Denize girmek gibi bir şey benim için, yüzmeyi iyi bilmediğimden olsa gerek ayaklarımı suya sokup çıkartıyorum arada sırada. Azimli olmadığım gerçek fakat benim gibi insanlarında gereken değeri gördüğü bir yerler olmalı. İnsanların ne dediği umrumda değil. On sene sonra arkadaşların ev, araba almaya başladığında, yazları sıcak kumsallarda tatil yaptığında kendi kendine lanet etmeyecek misin? Aslında ben her gün kendime küfrediyorum. Nedir beni hala bu derdi çok, eğlencesi bitmeyen şehirde tutan şey. Eğer tek amaç kendini gerçekleştirmek, mutlu olmak ise nedir bu kazananın olmadığı mücadele.
William Wallace geliyor aklıma: " Evet, savaşırsanız ölebilirsiniz. Kaçarsanız biraz daha yaşayabilirsiniz. Ama bundan yıllar sonra yatağınızda ölümü beklerken, o yaşadığınız günleri bu günle değiştirmeyi hayal edeceksiniz. Bu fırsatı düşleyeceksiniz ve bu günlere dönüp şunu söylemek isteyeceksiniz. Hayatlarımızı alabilirler! Ama özgürlüğümüzü asla elimizden alamazlar! ÖZGÜR İSKOÇYA!"
Bir çalar saat sesi ile gözlerini açıyorsun her sabaha, acele et çarp yüzüne biraz su. Bir şeyler atıştırmak için vaktin yok. Kravatını yolda da bağlayabilirsin. Koş geç kalma kaderin seni bekliyor, gecikme randevuna Murat. Kahretsin bu trafik de nedir böyle, bu kadar insan şehrin bu yakasına ne için gider. Kayıp hazine buralarda bir yerlerde olsa gerek. Şu kalabalığa bak herkesi tanıyor gibiyim. Yüzlerinde aynı maske, koyu renkli takım elbiseler, parlayan ayakkabılar, kendinden emin bir duruş. Kimim ben Dünyayı kurtaran adamın oğlu mu! Ne yaptığımın farkında mıyım? Tüm gün gözümün önünden film şeridi gibi geçen rakamlar, acele et döviz kurları her an yükselebilir, faiz lobisi yakamızda. Kahretsin mermi bitti hemen fotokopi makinasına kağıt doldurmalıyım... Ohh bugün de savaşı kaybetmedik. Şimdi gönül rahatlığı ile evime dönebilirim. Tabi metrobüste yer bulabilirsem.
Korktukça tutsak, umut ettikçe özgürsün. Şimdi bana neden hayattan memnun değilsin diye soranlara sözüm. Kazandığınız para kadar mı hayatınızı yaşıyorsunuz yoksa; yaşamak için bir nedeniniz var da onun için mi para kazanıyorsunuz...Bu soruya gönül rahatlığı ile cevap verdiğim gün mutsuz olmak için bir nedenim olmayacak.
Kendimi özgür hissetmiyorum, zengin olmak gibi bir düşünce bazen rüyalarıma girse de çabucacık unutuyorum. Mutluluk mu? Denize girmek gibi bir şey benim için, yüzmeyi iyi bilmediğimden olsa gerek ayaklarımı suya sokup çıkartıyorum arada sırada. Azimli olmadığım gerçek fakat benim gibi insanlarında gereken değeri gördüğü bir yerler olmalı. İnsanların ne dediği umrumda değil. On sene sonra arkadaşların ev, araba almaya başladığında, yazları sıcak kumsallarda tatil yaptığında kendi kendine lanet etmeyecek misin? Aslında ben her gün kendime küfrediyorum. Nedir beni hala bu derdi çok, eğlencesi bitmeyen şehirde tutan şey. Eğer tek amaç kendini gerçekleştirmek, mutlu olmak ise nedir bu kazananın olmadığı mücadele.
William Wallace geliyor aklıma: " Evet, savaşırsanız ölebilirsiniz. Kaçarsanız biraz daha yaşayabilirsiniz. Ama bundan yıllar sonra yatağınızda ölümü beklerken, o yaşadığınız günleri bu günle değiştirmeyi hayal edeceksiniz. Bu fırsatı düşleyeceksiniz ve bu günlere dönüp şunu söylemek isteyeceksiniz. Hayatlarımızı alabilirler! Ama özgürlüğümüzü asla elimizden alamazlar! ÖZGÜR İSKOÇYA!"
Bir çalar saat sesi ile gözlerini açıyorsun her sabaha, acele et çarp yüzüne biraz su. Bir şeyler atıştırmak için vaktin yok. Kravatını yolda da bağlayabilirsin. Koş geç kalma kaderin seni bekliyor, gecikme randevuna Murat. Kahretsin bu trafik de nedir böyle, bu kadar insan şehrin bu yakasına ne için gider. Kayıp hazine buralarda bir yerlerde olsa gerek. Şu kalabalığa bak herkesi tanıyor gibiyim. Yüzlerinde aynı maske, koyu renkli takım elbiseler, parlayan ayakkabılar, kendinden emin bir duruş. Kimim ben Dünyayı kurtaran adamın oğlu mu! Ne yaptığımın farkında mıyım? Tüm gün gözümün önünden film şeridi gibi geçen rakamlar, acele et döviz kurları her an yükselebilir, faiz lobisi yakamızda. Kahretsin mermi bitti hemen fotokopi makinasına kağıt doldurmalıyım... Ohh bugün de savaşı kaybetmedik. Şimdi gönül rahatlığı ile evime dönebilirim. Tabi metrobüste yer bulabilirsem.
Korktukça tutsak, umut ettikçe özgürsün. Şimdi bana neden hayattan memnun değilsin diye soranlara sözüm. Kazandığınız para kadar mı hayatınızı yaşıyorsunuz yoksa; yaşamak için bir nedeniniz var da onun için mi para kazanıyorsunuz...Bu soruya gönül rahatlığı ile cevap verdiğim gün mutsuz olmak için bir nedenim olmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder