Ahşap masaya dirseklerimi yaslamış yalnızlığımla dertleşiyordum. 2 bardak demli çay söyledim, önümde edebiyat mecmuası. Keşfedilmeyi bekleyen yeteneklerinin hünerli ellerinden çıkmış satırları okuyorum. Sonra bir bağırış , İstiklal'e doğru artan kalabalığın peşinden gittim. Olay mahalli, şeritlerle çevrilmiş. Üzeri gazetelerle örtülmüş genç bir kadın, kocası tarafından sokak ortiasında hunharca katledilmiş. Benim gözüm ise kadının üzerine gelişi güzel atılmış gazetelerde. Sanki ölümü unutturmak istercesine , sosyetenin vur patlasın çal oynasın eğlenceleri , Fenerbahçe'nin bomba transferleri , kapak güzelleri...
Canım sıkıldı , ne yolunda gidiyordu ki zaten. Ufak ufak ilerleyim derken Taksim metrosunda buldum kendimi. Altını çizdiğim kelimelerin eski anlamı kalmadı sanki. Gün geçtikçe uzaklaşıyorum insanlardan. Sokakta sevilen kadınlar katledilirken , nöbette askerler kör kurşuna kurban giderken , anaların gözü yaşlı , eşlerin sol yanı boş kalmışken bu ülkenin neresini seveyim. İnsanız affet diyordu ya üstad. Affedilecek bir şey bırakmadık arkamızda. Oysa hepimiz aynı dala tutunan yapraklar değil miydik? Kimimiz güneşe bakarken , kimimiz gölge de kaldık. Kimileri ise esen deli rüzgarda savrulup gitti uzaklara.
Kitapçı da aldım soluğu unuturum belki yalnızlığımı , yarınlara ertelediğim hayallerimi... Hani düz bir masa , düzinelerce boş kağıt karalanmak için beklerken beni. Raflar dolusu kitaplarımı seyrediyorum arkama yaslanıp. Metroda bile birbirinin önüne geçmeye çalışan insanların anlamsız acelesinden , rekabetinden uzak.
Anahtarı usulcana çevirip sessizce süzülmek isterken eve. Kız kardeşim çığlık atarak atlıyor üzerime. Masmavi gözleri gülümsüyor , kahkahaları ile çınlatıyor kulaklarımı. Unutuveriyor insan hayal kırıklıklarını , gelecek kaygısını hatta arada sırada aklına gelen ölüm düşüncesini...
Canım sıkıldı , ne yolunda gidiyordu ki zaten. Ufak ufak ilerleyim derken Taksim metrosunda buldum kendimi. Altını çizdiğim kelimelerin eski anlamı kalmadı sanki. Gün geçtikçe uzaklaşıyorum insanlardan. Sokakta sevilen kadınlar katledilirken , nöbette askerler kör kurşuna kurban giderken , anaların gözü yaşlı , eşlerin sol yanı boş kalmışken bu ülkenin neresini seveyim. İnsanız affet diyordu ya üstad. Affedilecek bir şey bırakmadık arkamızda. Oysa hepimiz aynı dala tutunan yapraklar değil miydik? Kimimiz güneşe bakarken , kimimiz gölge de kaldık. Kimileri ise esen deli rüzgarda savrulup gitti uzaklara.
Kitapçı da aldım soluğu unuturum belki yalnızlığımı , yarınlara ertelediğim hayallerimi... Hani düz bir masa , düzinelerce boş kağıt karalanmak için beklerken beni. Raflar dolusu kitaplarımı seyrediyorum arkama yaslanıp. Metroda bile birbirinin önüne geçmeye çalışan insanların anlamsız acelesinden , rekabetinden uzak.
Anahtarı usulcana çevirip sessizce süzülmek isterken eve. Kız kardeşim çığlık atarak atlıyor üzerime. Masmavi gözleri gülümsüyor , kahkahaları ile çınlatıyor kulaklarımı. Unutuveriyor insan hayal kırıklıklarını , gelecek kaygısını hatta arada sırada aklına gelen ölüm düşüncesini...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder