Güneşin bile sabah doğacak takati yok iken , bir çalar saat sesi ile uyanıyorsun. Yorgunluktan , bezginlikten , hayal kurmaktan şişmiş gözlerle aynada kendine bakarken , bir anlam arıyorsun yüzünde. Öğrenci olduğun günler geliyor aklına , annenin şefkatle titreyen sesiyle , kimi zaman öperek uyandırdığı sabahlara özlem duyuyorsun.

Bir de günümüzün popüler hastalığı var. Herkes kendi buhranını yaşıyor kendi içinde. Bitmek bilmeyen bir mücadele. Sürekli melankoli hali. Siz güldüğümüze bakmayın , ağlamayı gücümüze yediremediğimizden gülüyoruz bazen. İşin açıkçası ağlanacak halimize gülüyoruz. 2015 yılında helal para ile nasıl ev alırızı düşünüyoruz. Kira vermekten kurtulduğumuz gün , huzur içinde öleceğimiz günleri bekliyoruz. Babamızın bizi anlamasını , annemizin bunaltıcı nasihatlerinden kurtulmayı istiyoruz. Başımızı yastığa koyduğumuzda huzur içinde uyumanın nasıl bir şey olduğunu tatmak istiyoruz. Artık eve fazla gelmeye başladık o yüzden kendi küçük yuvamızı kurup , kendi masal dünyamızda yaşamak istiyoruz.
Metrekaresi küçük ama sevdasına doyum olmayan , küçük de olsa balkonunda bir pazar sabahı huzur içinde kahvaltı yaptığın evin olsa. Salon boydan boya kitaplık , cam kenarında köyüne olan özlemini dindiren küçük bir divan , camların önünde menekşeler , kapının önünde aile arabası , arka koltukta çocuk puseti... Adım adım yaşlanırken , saçlarımıza aklar düşerken , dünya derdine bu kadar düşmüş iken. Bir çıkış yolu arıyor insan. Hayaller gerçek olsa , sevdiğin kız elinden tutsa , bütün dünya buna inansa , hayat bayram olsa ve uzansak sonsuza...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder