Yine bir boş sayfaya bakarken buluyorum kendimi. Kitapların biri gidiyor biri geliyor. Altı çizilecek o kadar çok kelime var ki; her geçen gün daha da mı anlam kazanıyorlar ne? Bu arada her sabah metroda insanlar alemini gözlemlemeye de devam ediyorum. Sabahın köründe bir çalar saat sesi ile uyanan insanlar neden koşarak giderler işlerine akıl sır ermiyor.
Bir hayale tutunmak isterken her geçen gün başkaları giriyor rüyama. Şu hayatta mutluluktan başka paylaşacak neyim var ki diye soruyorum kendime. İzel -Çelik - Ercan'ın beraber olduğu yıllara dönsek , Grup Vitamin ile güne neşeyle uyansak keşke. Anneannem bahçede çiçeklerine özenle bakardı o yıllarda, dedemin omzundan toplardık dallardaki meyveleri. İlker ile aynı divanda yan yana yatardık. Yorgan altı kıkırdardık, sofrada kahkahalar atardık.
26 yaşıma bir hafta kala ölüm bir kez daha geldi aklıma. Kendime verdiğim sözler asıldı boynuma, Peki dedim bir iş buldum kendime. Bir ömür boyu sevmediğim bir işte mi çalışacağım. Sevemediğim insanlara nasıl katlanabileceğim. Sınav bu mudur? Demek ki insanlar bu yüzden banka soyuyordu. Bukowski'nin dediğini kulağıma küpe yaptım. "Aslında hiç kaybetmedim, sadece sistemin istedikleri kazandı. Meteliksiz olabilirim ama niteliksiz değilim."
Bir gün gazetenin üçüncü sayfa haberlerine takılıyor gözüm. İsminin ve soy isminin ilk harfleri kodlanmış genç karşılıksız aşk yüzünden canına kıyıyordu. İşte o genç birkaç gün önce gözümün içine bakıp hayatıma yeni bir sayfa açmak istiyorum abi diyen genç.Kendi dünya derdimize düşüp, gencecik bir çocuğun ölüme gidişine göz yumduk. Hangimizin aklına gelmiyor ki kolay yolu seçmek. Tek fark o çocuk kadar yüreğimizin olmaması. Çok değil bir kaç gün oldu. Birkaç gece uykularımız kaçtı, nasıl olur bu ya dedik kendi kendimize. Ve en sonunda hayat kaldığı yerden devam etmeye başladı... Hepimiz bir gün birilerinin anılarında yerimizi alacağız tıpkı İlker ile Menan gibi. Mutlu olmayı en çok siz hak ediyordunuz ruhunuz şad olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder