11 Mayıs 2013 Cumartesi

KRİZ HABERCİLERİ

          Krizler üzerine bir yazı yazmak aslında aklımda yoktu. Ama üniversitede bitirme tezimin ekonomik krizler olması ve son birkaç gündür Güngör Uras ve J.K.Galbraith'ın etkisi ile bu konu hakkında bir yazı yazma gereği duydum.

           Bir ülke neden krize girer, habercileri nelerdir, erken teşhis ve doğru tedaviler ne kadar faydalı olur? Çok ilginçtir ki dünyada bu konuya kafa yoran binlerce bilim adamı ve politikacı olmasına rağmen önceden geleceği tahmin edilen krizler ya tahmin edilemiyor ya da önlemler gerektiği gibi alınmıyor. Krizler iktidarları değiştirip, bazı insanlara büyük fırsatlar sunarken olan yine sabit gelirlilere, emeklilere, emekçilere ve öğrencilere oluyor.

            Türkiye 2002 yılından beri politikada istikrarı yakaladı. Sağlanan bu istikrar beraberinde stabil bir yapı oluşturdu ve ekonomideki dalgalanmaları da azalttı. Ve haliyle rekorlar ve yükselişler gerçekleşti. Eski adıyla İMKB yeni adıyla Borsa İstanbul bugün rekor üstüne rekor kırıyor. Faizler Türkiye tarihinin belki de en düşük seviyelerinde, enflasyon ile başa çıkmak artık Merkez Banka'mız için bir çocuk oyuncağı, döviz sıkıntısı çekme gibi bir durum yaşamıyoruz, her geçen yıl milyonerlerimize yenileri ekleniyor. Türkiye dışarı açılıyor, büyük hayaller kuruluyor

              Ben bunların hepsi için kağıttan kaplan benzetmesi yapmak istiyorum. Boom noktasına az kaldı. Balon hava kaçırmaya başladığı anda her şey tepetaklak olacak. Şimdi bana sağlanan başarıyı küçümsemek için kehanet teorileri ürettiğimi söylemeyin. O yüzden elinizi vicdanınıza koymadan önce isterseniz görmek istemediğiniz rakamlardan bahsedelim.

               Ülke son 10 yılda bu kadar büyürken, milli gelir artarken niçin işsizlik oranlarında herhangi bir düşüş veya iyileşme gerçekleştiremedik. Kişi başına düşen mili geliri 11.000 dolar olarak hesaplayanlar acaba bunun sadece basit bir aritmetik ortalama olduğunu düşünmezler mi hiç. Tüketimi artan halkı refah bir halkmış gibi göstermenin mantığı nedir acaba? Bugün ay sonunu, zaruri ihtiyaçlarını kredi kartları ile getirebilen milyonlarca aile var. Bugün yüksek döviz girişi, yüksek talep oranları, düşük faiz oranları sayesinde çarkı döndürebilen bir ekonomi var. Olası bir krizde ülkeyi terk eden döviz, azalan tüketim, artan işsizliğe dur diyebilecek bir B planımız var mı ? Sanırım yok. Faiz oranlarının düşüklüğü ile övünenler Avrupa,Japonya ve ABD'deki sıfır olan faizleri hiç hesaba katmıyor. Hala en yüksek faizi veren ülkelerdeniz. Her şey bir kenara reel faiz oranını hesaba katan bir vatandaş kitlemiz yok.

                Çok basit bir örnekle bir yabancı açısından ne kadar kazançlı bir ülke olduğumuzu açıklayayım: Bir yabancı faiz oranları %6 olan bir değerli kağıt aldığını düşünelim. Parasını yabancı kurdan değerleyeceği için ülkemizdeki enflasyondan etkilenmeyecek. Çünkü kendi ülkesindeki enflasyon bizimkisinden daha az. Her geçen gün ülkemize giren yatırımcı sayısı arttığından Türk parası değer kazanacak ve yabancı yatırımcı faiz geliri yanında ek bir gelir daha  elde edecek. Devletin yabancı yatırımcılardan vergi almadığını da düşünürsek; galiba bir yerlerde bir yanlış yapıyoruz ama değirmenin suyunu döndürmek için ses etmiyoruz.

                  Hızlı yükselen bir endeks, kendi bölgesinin en yüksek faizini veren ülke, istihdam yaratmayan bir büyüme, karlılığı artan bankacılık sektörü, reel sektördeki durgunluk, spekülatif kazançlar, adil olmayan gelir dağılımı, karışık bir siyasi ortam ve daha fazlası ile Türkiye'yi ilerleyen yıllarda bir krizin beklediğini düşünenlerdenim. Maalesef rahata erdiğimizi düşündüğümüz anda yine kemerleri sıkmak zorunda kalabiliriz. Sadece işimizden olursak iyi, ya daha fazlasını kaybetmek zorunda kalırsak? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...