29 Mayıs 2013 Çarşamba

YALAN DÜNYA

          İçim daralmış yine buhranlardayım. Yani birşeyler canımı sıksa da, aklımda bir şeyler gereğinden fazla yer kaplasa da her zaman neşem ve keyfim yerinde. Bu hayatta ailem ve dostlarımdan başka varlığımın olmadığı, kaybedecek bir tek canımın olduğunu anladığım günden bu yana yüzüm hep güleç. Ama ben ve benim gibiler bu hayata karşı ne zaman gülümsesek, bir şeylere göz yumsak mutluluk tacirleri tepemize biniyor.

           Hayatımın dönüm noktaları aklıma geliyor da... Lisede yeşil sahalarda top koştururken bir gün hayalini kurduğum takımın formasını giyeceğim günü hayal ederdim. Kazandığım ilk büyük para ile bir ev alıp annemlere sürpriz yapmayı düşünürdüm. Taa o günlerde birileri bana hayal sattı, kimileri önüme taş koydu. Sonra aldım dersimi, hevesim ve hayallerim kursağımda kalmış bir şekilde tutunacak bir dal aradım ve üniversiteye Trabzon'a gittim. Hayatımda ilk defa öğrenilmiş çaresizlikle başbaşa kaldım. Güvendiğim insanlar düşüncelerimden dolayı bana sırt çevirdi. Beni yaftaladılar, biraz da hor gördüler. Maddiyat denen sıkıntı ;yani görünmeyen prangaları 4 yıl bileklerimde hissettim. Kendimce çok çalıştım, çalışmak zorundaydım. Bir şeyleri bileyim ki bir kez daha çaresizlik ile karşı karşıya kaldığım da mücadelem kolay olsun.

            Ne güzel de planlar yapmıştım. Merkez Bankası'na girebilirdim, Gelir uzmanlığı veya maliye müfettişi de olabilirdim. Hatta okulda kalıp akademisyen olma ihtimalim bile vardı. Ama öyle bir hal almış ki sistem, herkes köşesini kapmış. Bende aldım bavulumu 4 yılın sonunda evime geldim. İnanın bana gittiğim hiçbir iş görüşmesinde para konuşmadım, bedenimi ve hayallerimi kaç kuruşa satacağımın pazarlığına girişmedim. Ne okuduğunuzun, nasıl okuduğunuzun hiçbir önemi yoktu. Piyasa kendisine beyaz yakalı köle arıyordu. Üniversiteden diplomasını rulo yapıp almış milyonlarca arkadaşım sinek kaydı traşlı bir şekilde işverenlerin kapısında dolanıyordu. 5 ay sabrettim. Cebimde bırakın kitap almayı, arkadaşlarımla oturup karşılıklı bir bardak çay içecek para kalmadığı gün beyaz gömleği sırtıma geçirdim ve köle oldum. Ama güzel giyimli bir köle. Beyaz gömleğin üstüne takım elbise giyip, kravatını bağlayan, altına da rugan ayakkabılar giyen cinsten...

             Diyorlar ya hani başarılı olmak için; ya yaptığınız işi sevin ya da sevdiğiniz işi yapın. Valla külliyen yalan. Bu lafı diyenler de sözde kişisel gelişim kitabı yazıp zengin olan, ne olduğu belirsiz kişiler. Açık açık şunu deseler ya; tecavüz kaçınılmazsa sevişmekten zevk alın.

             Eskiden bir maaşla ev geçindiren nesil nerede, şimdi 2 maaşla ay sonunu getiremeyenler nerede...İnsanlar asgari ücret ile yaşam savaşı veriyor, gençler cehaletle kör dövüş yapıyor, yaşlılar azrailin kapıyı çalacağı günü bekliyor...Anlatamıyorum kendimi ya. Kara para aklayan kulüp başkanları, asgari ücretle geçinin deyip milletvekili maaşı yetmiyor diyenler, binlerce insanın ölümüne göz yumanlar, işçilerine yılda 15 gün izni bile çok görenler,işçisini haftada altı gün çalıştırıp bir de sigorta primini en düşükten yatıran patronlar nasıl oluyor da her gece başını yastığa rahat koyuyor. Ve hayatın bütün nimetlerinden faydalanıyor. Üstüne üstlük toplum tarafından saygınlık görüp, kitleler tarafından seviliyorlar.

              Kendi kabuğuma çekilip, olanları görmemeye çalışıyorum. Kaderime razı olup, basit ve sıradan bir insan gibi yaşlanmayı düşünüyorum. Olmuyor ama o gerizekalı kan emici insanların mutlu hayatlarını, aşklarını, sefalarını, paralarını, dertlerini gözümüze sokuyorlar. İşte bu yüzdendir bu sisteme isyanım. Ben isyanımı sadece klavyenin tuşlarına basarak bastırıyorum. Peki diğerleri...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...