Seni anlatacağım kelimeleri özenle seçmeye çalışıyorum ama olmuyor. O yüzden taşkın seller gibi bırakıyorum cümleleri. Dikecek ağaçlarımız, peşinden koşacak hayallerimiz bir de kuracak yuvamız vardı. Bakma sen aradan birkaç gün geçti , gözyaşlarımı kendime saklayabiliyorum. Ama düşünmeden de edemiyorum be çocuk.

Sonunda hepimiz birilerinin anılarında yaşayacağız diye yazmışsın. Gitmek mi daha zor, yoksa geride kalanların umutsuzca beklemesi mi? En zoru da neydi biliyor musun seni kendi ellerimizle o daracık mezara koymak. İlk gece çok zordu. Biz sıcacık yatağımızda yorganı kafamıza kadar çekerken sen ne yapıyordun toprağın altında. Birileri omzumuza dokundu, teselli edercesine. Her şey ne kadar da boşmuş. Biz dersimizi her zaman ki gibi almadık maalesef. Üç kuruş para için dünya derdine düştük daha seni toprağa koyar koymaz. Sanki insanlar adet yerini bulsun diye baş sağlığı diliyor. İnan en çok bugün kaçıp gitmek istiyorum buralardan. Çünkü her geçen gün kendime , senin samimiyetine ihanet ediyorum diye utanıyorum.
Yaşarken yüzüne söyleyemedim ama belki içimden geçenleri duya biliyorsundur. Senden çok şey öğrendik. Çektiğimiz tüm acılara rağmen sapasağlam yere basabilmeyi, gözlerimizin içi ile gülebilmeyi, umut etmeyi , ağzımızı şapırtadarak çay içmeyi. Bir neyi öğrenemedik biliyor musun? Senin gibi sevebilmeyi... Senden sonra ne değişir hayatta bilemiyorum. Sinemada bir bilet fazladan alırız. Renklerine aşık olduğumuz takımın gollerinde sevincimiz buruk olur. Sarı dediğimizde kırmızının boynu bükük, çayımızın şekeri, ailemizin neşesi eksik olur. Boğazın havası, martıların sesi, annelerimizin kurabiyesi, attığımız kahkahalar...Hepsinde bir parça sen vardın.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder