Her insanın delirme konusunda bir eşik noktası olduğuna inanıyorum. Sanırım benim ibre eşiğe yaklaşmak üzere. Yaşadığım şu hayatı insanlara akla uygun bir biçimde anlatmak için ne kadar çaba sarf etsem de, ağzımdan çıkan sözcükler o derece mantığa aykırı görünüyor. Sahi sizde öyle düşünmüyor musunuz?
Güzel bir pazar günü, baharın gerçekten geldiği, çiçeklerin gönlümüze renk kattığı, kuşların ağaç dallarına yuva yaptığı şu günlerde bir bank köşesine oturmuş elimde sevdiğim edebiyat dergisi. Bir yandan okuyorum, bir yandan da başımı kaldırdığım anlarda hayal kuruyorum. Tam o sırada dört yol ağzında bir gelin arabası ile taksi çarpışıyor. Saat 12. Gelin arabasından önce damat hiddetle inip küfür ederek taksi şoförüne doğru gidiyor. Şoför çarpmanın etkisi ile kafasını direksiyona çarpmış kan revan içinde. Bilincini kaybetmek üzere. Damat küfre devam ediyor. Şoku üzerinden atlatan gelin çıkıyor arabadan. Tutabilene aşk olsun. Yıllarca beklediği böylesine bir günde olacak şey mi? O da başlıyor küfretmeye. Hatta tutmasalar şoföre meydan dayağı da atacak gibi. Şoförün kan revam içinde olduğunu bir tek ben mi görüyorum o an şüpheye düştüm. İşte memleketin geldiği durum da tam olarak böyle.
İyi niyetli olursam, alttan almasını bilirsem, doğru cümleler kurarsam üstesinden gelemeyeceğim zorluğun olmadığına inanıyordum hep. Çok safmışım. Yaşar Kemal boşuna demiyordu; "İnsanız affet" diye. Çocukluğumun her anında beraber olduğum, acısı ile tatlısıyla, kavgasıyla dövüşüyle, ama her zaman kahkahalarıyla hatırlayacağım insanlardan uzak kalalı yıllar olmuş. Düğünler, cenazeler de olmasa haberimiz yok yaşayıp yaşamadığımızdan belki. Sahi neden başkalarının saadetini belki de parasını kıskanırız. Başarı dediğin alın teri, kazanç dediğin elinin kiri değil mi oysa? Ben dün akşam kuzenimin yüzünde 7 yaşındaki Burcu'nun bakışlarını gördüm. Ve kaybettiğimiz zamanın kıymetini...
Beyaz tavana uzun uzun baktım. Pazartesi sabahı yine kalkıp işe gideceğim. Kendi işini kurmazsan, çalar saatini kurarsın demişti bir büyüğüm. Gerçekten merak ediyorum. Yataktan ağır hareketlerle kalkıp aynada kendine gülümseyen kaç kişi kaldı Allah aşkına. Eskiden işimize, işimizden evimize geçim kaygısı ile gidiyorduk. Bu günlerde ise ölüm korkusu hakim. Bize bu zor günleri unutturan Acun'a ve ekibine de teşekkürü bir borç biliyoruz. Çivisi çıkmış memlekete nasıl hayatta kalınır öğrettiği için. Sonra yapmış olduğumuz sanatı, zanaatı puanlayıp şanslı olanları zengin yaptığı için.
Mehmet Akif bugün yaşasaydı yazar mıydı bir kez daha İstiklal Marşı'nı ne dersiniz? O zamanlar düşman belliydi. Peki ya bugün!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder