Anneler Günü sayesinde herkesin üzerinde emeği olan güzel anneleri tanımış olduk. Kimileri boynuna sarılmış, kocaman gülümsemiş fotoğraf karesinde, kimisi yıllar öncesine gönderme yapmış. Kahvaltı sofralarını yılın bir günlüğüne mahsus babalar hazırlamış, şiirler yazılmış, şarkılar söylenmiş... İyi ki doğurmuşum, iyi ki büyütmüşüm. Bir de anne acısı çekenler var. Soğuk mezar taşına yüz sürenler, eski fotoğraflara bakıp göz yaşı dökenler...
Genç yaşta anne olan kadınların çocukları olarak şanslı mıyız bilmiyorum? Deneme yanılma yoluyla, çocukla çocuk olarak büyüttüler bizi. Beraber yaptık ödevlerimizi, bizim aldığımız notlar onların notlarıydı aslında. Her diploma alışımızda onların gururu, onların başarısıydı. Beraber büyüdük, beraber üzüldük, biz onların hatalarından ders çıkardıkları evlatları olduk. Çok duygusal yazmak değil amacım. Geçmişten bugüne geldiğimiz o meşakkatli yolu anlatmak derdim.
11 yaşımda Şeker Portakalını elime tutuşturup, kafama vura vura kitap okumayı aşılayan kadın. Bugün az oku eşek sıpası, kenara üç beş kuruş para koy, her ay bir çeyrek altın al diyerek kafama vurmaya devam ediyor. Babamı eleştirdiğimde toz kondurmuyor 30 yıllık kocasına. Anca ben eleştiririm diyor. Benim yerime hayaller kuruyor. Benim başarım, benim mutluluğum, benim ideallerim günün sonunda bizim oluyor.
Anneannem öldüğünde hıçkıra hıçkıra ilk o arıyor. İlker'den iyi haberler beklerken benim için zor olacağını bile bile "Gitti oğlum" diyebilecek kadar metanetli oluyor. Babam gibi çalışmak istiyordum ama onun gibi yok olmak istemiyordum. Aynı yerde yaşayıp ölmek istemiyordum. Kaçma hayalleri kurduğum her günün sabahında öperek uyandırıp en güzel kahvaltıları hazırlıyordu.
"İnsan çıtır ekmeği ısırdığında
Kırıklar dolar kucağına
İşte orası umudun tarlasıdır." diyordu ya Didem Madak. İşte çocukluğumuz böylesine güzel anılarla doluydu.
Anneannem gelir bir de aklıma. Ardında kendi gibi 4 kız evlat bırakmış. Hepsi birbirinden farklı. Neriman ailenin koruyucu meleği, herkes onun kanatları altında. Keziban aza kanaat etmenin, mücadelenin timsali. Mihriban en güzel sohbetlerin, gülümsemelerin, mutluluğun simgesi. Zeynep şefkatin, sevginin, huzurun sığınağı... Didem Madak bu dizeleri ile hep Anneannemi hatırlatır bize:
"Annem çok sevinmelerin kadınıydı
Bazen sevince annem gibi,
Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı,
Sıcak yemeklerin.
Başına diktikleri o taş,
Ne zaman gitsem soğuktur oysa
Ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz..."
Evet biz evlatlar olarak yine kendi bildiğimiz yoldan gideceğiz. Cebimizde nasihatler, arkamızda edilen dualar. Duygularımızı sözle değil yazarak dile getireceğiz bazen, tıpkı benim yaptığım gibi. Beraber olduğumuz her kadında annelerimizden bir parça arayacağız. O beğenmediğimiz yuvalara hasret kalacağız. Babamızı eleştirip, babamız kadar olamayacağız. Kim istemez iyi bir evlat olmayı, o yüzden evlatlar en iyi bildiği şekilde yapsın bunu. Ben biraz karamsar, biraz muzip olacağım. Sürekli hayaller kurup, kırıklarını toplayacağım. Paraya önem vermiyorum demeye devam edeceğim. Bolca okuyup kitaplardan bir sığınak inşa edeceğim. Çocukluğumun İzmit'ini çocuklarıma da yaşatacağım. Mutlu olmayacağım ama o yolda ilerlemeye çabalayacağım. Ve tüm bunları Annem'le yapacağım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder