12 Kasım 2017 Pazar

Edebiyat Serüvenim...

     Sanırım on yıldır blog yazıyorum. İlk başladığım günlerde içimde ayrı bir heyecan vardı. Bir şeyleri değiştirebileceğimi düşünüyordum. Okuduğum kitapların eleştirilerini veya bilgi bültenini yazıyordum. Yeni yeni iktisat öğrenen bir öğrenci olarak ekonomik iştahımı gideren yazılar yazıyordum. Siyasi yönüm hep sola dönüktü ama yetiştiğim çevre ağırlıklı olarak sağa bakıyordu. O yüzden keskin sirke küpüne zarar diyerek hep realist, aklı selim bir siyasi alt yapıya sahip olmaya çalıştım. Nitekim geldiğim noktada doğru adımlar attığımı gördüm. Zamanla şiir yazmaya başladım, edebi olarak kısa hikayeler yazmaya çalıştım. Arada soran arkadaşlarım oluyor, bu kadar iyi yazıyorsun neden edebiyat dergilerine göndermiyorsun, neden daha profesyonel bir site yapmıyorsun. O kadar insanın kitabı çıkıyor senin neyin eksik. Popüler olmak, insanların dikkatini ve ilgisini çekmek güzel bir şey sanırım. Ama ben hep kalabalıklar korktum ve utandım. Yaptığın iyi işlerden övünemeyecek kadar otoriter bir babanın gölgesi altında büyüdüm. En büyük övünç kaynağımız fakirliğimiz ve mütevazi kalabilme çabamızdı. 


Aziz Nesin'i herkes gülmece ve siyasi taşlamaları ile tanır belki ama; asıl o şiirleri ile başladı yazın hayatına. Düşünün 40 yaşında İlhan Selçuk'un basımevinden bastırdığı 1500 adet şiir kitabını kendi elleri ile yaktı. Yahya Kemal ve Nazım Hikmet'e öykündüğü için kendini özgün bulmuyordu. 68 yaşına kadar da şiir kitabı bastırmadı. Mesela Enver Aysever'in bir röportajında 30 yaşına gelmeden yazılan eserler yeteri olgunluğa erişmemiştir diyordu.





Diyeceksiniz ki; Nazım Hikmet, İkinci Yeniler, Garip akımı bunların hepsi 20'li yaşlarında en iyi eserlerini veriyorlardı. Haklısınız tabi ki. Ama kurtuluş savaşından çıkmış, kalkınmaya çalışan, cehalete savaş açan, yeni alfabelerle okumayı öğrenen, ikinci dünya savaşını görmüş, darbeler yaşamış bir nesil erken olgunlaşmadı mı bu ülkede. 17 yaşındaki çocukların yaşını büyütüp dar ağacında asmadılar mı? Biz daha 27 yaşında onların eriştiği olgunluğa erişemedik. O yoksulluğu, o yoksunluğu yaşamadık. O yüzden biraz daha sabır, biraz daha hayat mücadelesi, birikecek anılar lazım. 

     Şuna inanıyorum ki; yazacağım çok güzel hikayeler var. Hepsi aklımın bir köşesinde yerini edindi. Köy ile kent arasında gelişen çocukluğum, dedemin evi, futbol maceralarım, babam ile olan sessiz ilişkimiz, Kuzenim İlker'in bize ders verdiği hayat hikayesi, Nuriye teyzemin evlatlık aldığı oğlunun hastalığı ve teyzemin onu hayatta tutma mücadelesi, benim yalnızlığa olan tutkum, iş hayatında yaptığım gözlemler, hayallerimi yarınlara ertelemem... Yazacak o kadar şey birikti ki. Sadece geniş bir vakitte bunları oturup bir düzene sokmam gerekiyor. 

Edebiyat dergilerine şüphe ile yaklaşıyorum. Eskiden bir hayali gerçekleştirme idesi vardı. Olgunluk vardı. Bugün insanlar sanki kısa yoldan köşeyi dönmek istiyor. 20 yaşındaki yeni yetmeler en çok acıyı ben çektim, ben daha çok bilirim havasında. Ruhumuza hitap eden yazarlar sessizce bir kenara çekilmişken, kopyala yapıştır edebiyatçılar gözler önünde.
Bir diğer konu ise yazdığım şiirlerde tabi ki her genç gibi birilerine öyküneceğim. Acaba özgün mü yazıyorum yoksa birilerine öykünmek kötü bir şey mi böyle bir ikilem arasındayım.








Yelpazem çok geniş. Hasan Ali Toptaş ve İkinci Yeniler gibi yalnızlığa,karamsarlığa, olmayan gönül ilişkilerine atıfta bulunuyorum. Kimi zaman toplumsalcı şairler Adnan Yücel, Hasan Hüseyin, Ahmet Telli'ye öykünüyorum. Günümüzün toplumsal sorunlarına dönüyorum yüzümü. Didem Madak ve Nilgün Marmara'nın çocukluk anıları da büyük yer buluyor yazdığım şiirlerde. 


Dediğim gibi 27 yaşımda geç mi kaldım yoksa henüz erken mi? Bu ikilem arasında gidip geliyorum. Edebiyat dergilerine yazı göndermeye hâlâ tereddütle yaklaşıyorum. Fakat kitap bastırmak için de tanınmak gerekiyor. O yüzden Varlık yayınlarının düzenlediği şiir ve öykü yarışmasına katılabilirim bu sene. Veya üç beş kuruş para verip kendi kitabımı bastırıp eşe dosta dağıtırım.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...