22 Kasım 2017 Çarşamba

Kendime Mektup...

İnsanın kendisi ile dertleşmesi kadar güzel bir şey yok diye düşünüyorum bilmem katılır mısınız? O yüzden kendime mektup yazmaya karar verdim. Lanetli yaş olan 27'nin bitmesine 4 ay kala Ahmet Erhan'ın meşhur şiirinde dediği gibi "Bugün de ölmedim Anne" diyebilirim. Zaman nasıl da çabucak geçiyor anlamış değilim. Geçmişe dönüp yazdığım yazılara bakıyorum. Üniversiteye yeni başladığım ilk günlerde geleceğe dair umutlarımı, çelişkilerimi yazıyormuşum. Çektiğimiz maddi sıkıntılar, ekonomik krizin tarumar ettiği babam, geleceğe dair şüpheci ve karamsar düşüncelerim. Tüm sıkıntılar bir şekilde atlatılıyormuş. Ve her geçen gün karşımıza yenileri çıkıyormuş. 

6 yaşımda babamın hayalini gerçekleştirmem için üzerime kırmızı beyaz, bana iki üç beden büyük gelen formayı giydirdiler. 14 yıl aralıksız topun peşinden koştum. Yine 6 yaşıma yeni girmişken annem bana okuma yazmayı öğretti. Kendisini okutmamıştı babası; ama o oğlunu okutacaktı. Bugün 27 yaşımda ne hayalimdeki gibi bir futbolcu olabildim ne de üstün derecelerle okullarımı bitirdim. Aynı anda iki şeyde başarılı olmak isterken ikisi de yarım kaldı. Benden hep yetenekli ama şanssız bir adam olarak bahsettiler. Hayatın farklı dönemlerinde iyi bir futbolcu olmak istedim, iyi bir avukat olmak istedim, sonra üniversitede iktisat eğitimi aldım. Ekonomiden iyi anlamak istedim. Yazmak bir tutku oldu bende, bugün iyi bir yazar olmak istiyorum. Okumayı seviyorum iyi bir akademisyen olmak istiyorum. Ben hep istedim ve isteklerimin de peşinden sonuna kadar koştum. Başarısız oldum kabul ediyorum ama çıktığım her yolculuk ardımda güzel hikayeler bıraktı. 

Çocukluğum kalabalık bir ailede geçti. İzmit'teki dede evimiz bugün bile aklımdan çıkmıyor. Anneannemin rengarenk çiçekleri vardı evin önünde. Bahar ile beraber renk cümbüşü olurdu bahçede. Sömestr ve yaz tatillerinde oraya gitmek için can atardım. Bayramlarda bir sofra kurulurdu ki sormayın gitsin. 7 kardeş düzinelerce torun masada yaklaşık 40 kişi. Turgut Uyar'ın da dediği gibi "Sanırım büyümekle çocukluk etmişiz."  Bugün artık herkes bayramlarda kendi evlerinde küçük sofralar kuruyor. 40 tane kuzenim vardır diye düşünüyorum. İçlerinden en sevdiğimi kendi ellerimle toprağa gömdüm, diğerine Allah uzun ömür versin. 

Zeytinburnu gibi bir yerde yetişkinliğe eriştim, İzmit'in taşralarında masmavi gökyüzüne bakıp yemyeşil çayırlarda koşarak büyüdüm. Ekonomik krizden alınacak dersi çok erken yaşta öğrendim. Bireysel olarak özgür olabilmek için ekonomik olarak özgür olmanın kıymetini de çok geçmeden anladım. Bir ömür boyu yanımdan ayrılmasın istediğim arkadaşlarım vardı oysa şimdi yolda görünce yolumu değiştirir oldum. Kalabalık ailemde, kalabalık arkadaş ortamında yalnızlığı yaşıyorum. 

Bugün hâlâ işime şikayet ederek gidiyorum. Olmak istediğim adam olmak isterken, kendim olmayı unutmuşum. İş hayatının stresi, geçim derdi, omuzlarımdaki vefa borçları günden güne beni eritmiş. Bir zamanlar sessiz sakin bir çocuk iken, bugün iş yerinde asabi, sinirli, tahammülsüz olmuşum. İnsanların iki yüzlülüğünden, adil olmayan rekabet koşullarından, fırsat eşitsizliğinden bunalmışım. Oysa türkü tadında yaşamak varken hayatı, her gün monoton bir müziğin melodisinde hayatı nakarata sarmışım. 

22 yaşımda evlenebileceğim bir kızla tanışmıştım. Geleceğimin belirsizliği, benim korkaklığım, kendimi bile mutlu edemezken bir başkasını nasıl mutlu edebilirim gibi saçma bir görüşe tutulup kalmam yüzünden ellerimin arasında kayıp gitti. Aradan 5 yıl geçtikten sonra hayaller kurarken karşıma kucağında çocuğu ile çıkana kadar kendime gelemedim. Hayat çok tuhaf değil mi? Benim payıma düşen mutluluğu bir başkası almış. Fakat hayat her zaman ikinci bir şansı veriyor. İşte geçen sene yine bu zamanlarda evlenilecek bir kız tanımıştım ki ; hayatımı zindana çeviren iş ortamı yüzünden o kıza da bir gelecek vaat edemediğim için elimden kayıp gidişini seyrettim.  Üçüncü bir şansı ne zaman elde ederim bilmiyorum ama özgüven denen kavram bende büyük yaralar aldı. 

Hayattan dersler almaya devam ediyorum. Fakat teori de öğrendiklerimi henüz pratiğe dökme fırsatım olmadı. Annemin dediği gibi " O kadar kitap okuyorsun, yazıyorsun, felsefe yapıyorsun. Ne değişti sende. Neyi daha iyi yapıyorsun." Evet annem sonuna kadar haklı. Mum dibine ışık vermez misali. Ne kardeşime sahip olduğum bilgileri aktarabildim şu ana kadar, ne farklı görüşlerimi heyecanımı, hayallerimi anlatabildim arkadaşlarıma. İçimdeki iflah olmaz romantik olmayan kadınlara şiirler yazmaya devam ediyor. Kendimle alay edip, başkalarına verebileceğim sevgiyi koparıp koparıp martılara atıyorum. Bu kafayla devam edersem daha çok bank köşelerinde oturur, martıların uçuşunu izlerim... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...