4 Mart 2018 Pazar

Tünelin Sonu...

Sabahları ofise başımı eğerek giriyorum, sessizce günaydın diyerek yerime oturuyorum. Henüz uyanmış makyajını el aynasına bakarak yapan kadınlar, dünyada ve memlekette neler olduğunu merak ederken bir yandan da simit ile çayını içen adamlar... Gereksiz bir mide ağrısı, sürekli açık veren nakit akışı, geleceğim ile ilgili kararsızlıklar, plazaların arasından doğan güneş, filtre kahvenin acılığı, okunmamış mailler... Allahım ben burada ne yapıyorum? 

Sosyal medya hesaplarında başkalarının mutluluklarını seri şekilde beğeniyorum. Ekranı kaydır nişan yüzükleri, ekranı kaydır evlilik teklifi, ekranı kaydır kır düğünü, ekranı kaydır Roma'da balayı, ekranı kaydır müjdeli haber, ekranı kaydır ailemize yeni üye katıldı vs. vs. Start verildi ve koşu başladı. Bakalım kim daha önce mutlu olacak. Kendimi bir yarış atı gibi hissediyorum. En büyük eksikliğim Halis Karataş gibi bir jokey beni kırbaçlamıyor. 

Küçük zevklerimin olduğu, sade hayatımın devam ettiği, edebiyat tutkumu paylaşabileceğim çevremin genişlediği, hayallerimin küçümsenmediği bir dünyanın özlemini duyuyorum. Yıllar önce Şeker Portakalı'daki Zeze hayal dünyama girdi. Yıllarca ders kitaplarında yazan formülleri veya edebi kuralları ezberlemek yerine ruhuma iyi gelen kitapları okuyarak rahat nefes almaya çalıştım. Geldiğim noktada herkesten mutsuzum. Fakat şair ne diyordu: "Çünkü sen mutsuz olduğunda, mutlusundur." 

Bunca yıl okuduk, öğrendik, yüzlerce sınavın üstesinden geldik. Karın ağrısına, uykusuz gecelere, strese, aşırı yorgunluğa, baş ağrısına, başarısızlıklara, hayal kırıklıklarına maruz kaldık. Günün sonunda kendimizi camekanlı plazalarda bilgisayar ekranın başında otururken bulduk. Dilediğince sokaklarda gezmek yok, çocukluğundaki gibi kuş sesleri ile uyanmak yok, çıplak ayak ile çimenlerin üzerinde koşmak yok, okuldan kaçıp kendi küçük çılgınlıklarınızı yapmak yok. 

Jim Carrey ile Kate Winslet'ın başrolünü paylaştığı filmi hatırlayın "Eternal Sunshine of the Spotless Mind". Joel Barish bir sabah yatağında yalnız başına uyanır ve her sabah yaptığı gibi işine gitmek yerine bir trene atlayıp amaçsızca yolculuğa çıkar. Kendini bulmak için. Hayatın size neler sunacağını bilemezsiniz. Ne diyordu John Lennon: "Hayat, siz planlar yaparken; başınıza gelenlerdir." 

İşimde neden mutsuzum inanın bilmiyorum. Şikayet etmek, çocukluğumun o güzel günlerini özlemek, isyan etmek, sistemi eleştirmek ama bıkmadan usanmadan deliler gibi çalışmak hoşuma gidiyor. İnsanca bir hayat sürebilmek için insanın yaşadığı hayata anlam katması gerekir.  Ekonomik krizlerin, işsizliğin ve maddi sıkıntıların gölgesinde güzel ama çetin bir çocukluk geçirdikten sonra elimde diplomam ile iş hayatına atıldım.Sanırım hepimiz aynı durumdayız. Gündelik hayatın sıradanlığı, iş stresi, dedikodular, başkalarının başarılarının gölgesinde kalmak, hak ettiğimiz saygının gösterilmemesi bizi kara kara düşünmeye sevk ediyor. 

Kendim için yaşamadığımı düşünüyorum. Neden böyle bir kanıya kapılıyorum? Her ay ev kirasını ödeyip, kredi kartı borcumu kapadıktan sonra cebimde kalan üç kuruş para ile hayatıma anlam katmaya çalışıyorum. Bir düzine kitap, edebiyat dergileri, filmler, tiyatrolar... Annemin gereksiz yere para harcadığım için azarlaması, borcun ne zaman bitiyor diye çıkışması, para biriktir demesi hiç aklımdan çıkmıyor. Arkadaşlarım dünyayı gezip yeni yerler ve yeni insanlar keşfederken ben hâlâ kitaplardan okuyarak dünyayı keşfetmek zorundayım. Neden mi kendim için yaşamıyorum. Ceketimi alıp, aylardır hazır olan istifa mektubumu yöneticimin önüne koyamıyorum. Küçük bir bavula birkaç kıyafet, defter, kitap ve kalem koyup yolculuğa çıkamıyorum. Birkaç aylığına da olsa kafamı dinlemek için her şeyden ve herkesten uzaklaşamıyorum. 

Kafam böylesine dağınık ve kalabalık iken. Hangi ara aşık olmaya fırsat bulacağım. Doğru kızlarla her defasında karşılaşıyorum. Fakat kafa karışıklığım onları korkutuyor. İlk başlarda yapmak istediklerim, hayal dünyam, kara mizahım, sohbetim hoşlarına gidiyor. Sonra dertlerimi anlatıp, karamsar düşüncelerimi paylaştıkça benim bir vakit kaybı olduğumu anlıyorlar. Ve her defasında başladığım yere geri dönüyorum. Yani anlayacağınız yeniden başlamak için yeterli cesaretim kalmadı. 

Kendi kimliğimi bulmaya çalışıyorum, hayatımı devam ettirmek için bir ömür boyu mutsuz olacağım işi yapmak zorunda kalabilirim. Kazandığım para kadar yaşayabileceğimin de farkında olabilirim. Peki nedir benim derdim? Beni dünyaya getiren, beni yetiştiren ailem tarafından anlaşılmak istiyorum. Ben onların çektiği zorluklarla ilgili empati kurabiliyorsam, onlarında benim hakkımda empati kurabilmesini istiyorum. Olduğum gibi kabullenilmek istiyorum. Özgürlük istiyorum. Çıkarlara dayalı iş hayatından uzaklaşmak istiyorum. İnsanların yüzüne gerçekleri çatır çatır söylemek istiyorum. Çoğu kez söylüyorum çoğu kez kendime saklıyorum. Eksiklerimi tamamlayacak bir eş istiyorum. Hangimiz mükemmeliz ki, bazen kendimizi tedavi edebilecek gücü bulamayız, hatalarımızdan ders alamayız. Bana bu dersleri verecek, yaralarımızı karşılıklı tedavi edecek insanlar tanışmak istiyorum. Sanırım aynı anda çok şey istiyorum. Ve her geçen günü geç kaldığımın düşündükçe daha da mutsuz oluyorum. Bir çıkış yolu Allahım. Tünelin sonundaki ışık süzmesini artık görmek istiyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...