9 Mart 2019 Cumartesi

Korkuyorum Hayattan...

Küçük bir çocukken uslu bir çocuk olursam ve derslerime çok çalışırsam babam istediklerimi alacağımı söylerdi. Çünkü benim bir şeylere sahip olmam için önce onu hak etmem gerektiğini henüz küçük yaşımda bana öğretmek istiyordu. 

Taa çocukluğumda çükümün yerini öğrenip bir erkek olarak ona göre davranmaya başladığımdan beri kızlarla olan ilişkime sirayet etti bu durum. Ben birisini hak etmeliyim. Kız eğer çok güzelse ben iyi biri olmalıyım, kız eğer yetenekli ise ben ondan yetenekli olmalıyım, kız eğer hızlı koşuyorsa ben ondan hızlı koşmalıyım. Bugün bana bu düşünce saçma geliyor ama o zamanlar doğa kanunu gibi bir şeydi bu. Hatta hâlâ daha öyle olabilir. O kadar national geographic belgeseli izledim babamla. Erkek aslan dişi aslan için avın başına geçerdi. Dağ keçileri ölümcül boynuz darbeleri ile dövüşürlerdi. Ne için dişiyi hak etmek için. 

Geçen gün sevgili kardeşim Mahmut bana "korkuyorsun oğlum" dedi. Evet korkuyorum. Birileri benden bir şey istediğinde korkuyorum. Çünkü istediklerini vermek için kendimi parçalıyorum. Nedenini bilmiyorum ama? İyi bir insan olduğum için mi? Yok canım daha neler. Üstüme babamın gölgesi düşmüş de ondan. Babam Afrika çöllerinde hayatta kalmayı başaran erkek aslan gibidir. Duygularını yitirmiştir ya da gerekmedikçe göstermez. Evindeki insanları doyurmak için, onları giydirmek için 30 yıldır durmadan çalışır. Acaba hiç düşünmüş müdür? Ben ne yapıyorum burada. Benim burada olmamam lazım.  Bu insanlar canlı canlı benim etimi kemiğimden sıyırıyorlar, demiyor mudur? Dese ne farkeder ki? 

Peki bu serüven nasıl başladı? Babam 27 yaşında evlenmeden önce babaannemi koluna takıp o karşı konulamaz dürtüye yenik düştü. "Evlenmeliyim." Tabi o zamanlar böyle sosyal medya yok. Evlilik birilerini kıskanıp girilecek bir risk de değil. Hayatın anlamı o kadar. Büyükleriniz artık kendi yuvanı kurman gerektiğini düşündüğünde "al bu şemsiyeyi götüne sok ve açılıncaya da kadar da çıkarma" diyorlardı. Ve babam 30 yıldır o şemsiyeyi çıkarmadan bizim için çalışıyor. Babamı eleştirdiğim için kendimden utanıyorum. Ama hayat böyle değil midir? Yaşamadan bazı şeyleri bilemezsin. Çocukken babam neden bu kadar yorgun, neden bu kadar bezgin, neden çalışırken bu kadar sinirli diye düşünürdüm. Ulan armut pişti ağzımıza düştü işte. Şimdi yazıyı daha da uzatmak için felsefe yapmayacağım. Ama Türkiye gerçeğidir maalesef bu. Eğer kimseye muhtaç olmayacağın bir gelir seviyen varsa ve aileni geçindirmek için binbir çile çekmek zorunda değilsen insan gibi yaşayabiliyorsun. Yoksa aksi durumda şemsiye paradoksu ile karşı karşıyasınız.

Şimdi benim yaşım 29 olacak. O saçma sapan dürtü benim de içime girmeye çalışıyor. "Evlenmeliyim". Peki "evlenmeli miyim?" Bugün sosyal medya diye bir şey var. Allah razı olsunlar, biz bekarlar için götümüze girecek şemsiyenin boyutunu santimine kadar paylaşıyorlar. Verilmiş sadakam varmış diyorum bazen. Benim gibi birini bile askerde bekleyen, evlenme hayali kuran kızlar oldu. Çok şükür onları benim gibi bir koca adayına mahkum etmedim. İlk yol ayrımında benim nasıl bir mal olacağımı anlayıp medeni insanlar gibi ayrıldık. 

Oğlum korkuyorum lan tabi ki. Benim bir insan evladına vereceklerim belli. Ama beni veremeyeceklerimle sınamaya çalışırsanız, hep daha iyisini, daha güzelini isterseniz ben ne yapabilirim. Şimdi içinizden birileri abartma canım, ajitasyon yapma sende  diyeceklerdir. Evet haklısınız. Zaten kendimiz için uygun insanla tanışabilseydik şu an bunları yazıyor olmazdık. Götümüze giren şemşiyenin çatısı altında mutlu mesut yaşıyor olurduk. 

İşe ilk başladığım yıllarda üç kuruş paraya çalışıyordum. Allahım ben önümüzdeki 40 yıl boyunca nasıl böyle çalışabilirim. Nasıl ayaklarımın üzerinde sapasağlam durabilirim diye düşünüyordum. Bu kazandığım parayla eve yardım ediyorum, kendime de üç kuruş para kalıyor. Ben nasıl birikim yapacağım, nasıl kendi yuvamı kuracağım diyordum. Allah yakarışlarımı duydu. Şimdi iyi bir kariyerim var. Borçlarım 6 yıl sonunda anca bitti. Birileri bana iyi yerlere geleceksin diye vaatlerde bulunuyor. Fakat ben korkuyorum. Çünkü o kısacık altı yılda ben çok değiştim. Sabırsız, sinirli, kızgın, yorgun biri olmaya başladım. Bu hayattan payıma düşen mutluluğu şimdi istiyorum. Hem de pazarlıksız ve koşulsuz. Oysa türkü tadında yaşayacak kadar şairim şu hayatı. Zorlu hayat şartları bizi ayakları üzerine sağlam basan birisi yapmış olabilir. Tuttuğumuzu koparan, elindekilerle yetinmesini bilen, fazlasını isteyemeyecek kadar tamahkar birisi de olmuş olabiliriz. Ama hâlâ küçük bir çocuk gibi korkuyoruz. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...