1 Eylül 2016 Perşembe

Ah Keşke Yine Oyunlar Oynasaydık...

         Henüz 26 yaşında olabilirim ama bu benim geçmişe özlem duymayacağım anlamına gelmiyor. Çok sevdiğim insanları kaybettim son birkaç yılda, ölüm insanı birkaç yıl daha yaşlandırıyormuş acı da olsa öğrendim.  2001 krizinden bu yana babamın yaşadığı işsizlik süreci bana cebimdeki paranın değerini de öğretti. Akşamları sofraya gelen yemeğin kıymetini kendi paramı kazanmaya başlayınca anladım. Aynı sofrayı paylaşan geniş bir ailenin parça parça dağılıp, aynı masada oturmaya tahammül edemeyecek duruma gelişine de şahit oldum. Kuzenler ve komşu çocukları arasındaki aptal  rekabete maruz kalarak kimseye minnet etmeyen, gamsız, insanları sevmeyen biri oldum çıktım en sonunda. Çok sevdiğim insanları arayıp sormak yerine burada kendi başıma yazarak, onlara karşı olan duygularımı dile getirdim. Bilmiyorum eğer arkadaşlarıma ve aileme olan derin bağımı buradan yazarak belli edebildiysem ne mutlu bana. Çünkü hiçbir zaman yüzlerine karşı bunu dile getiremeyeceğim kesin. Ne de olsa ben babamın oğluyum. 

       80'li yıllarda çocuk olanlar Adile teyzenin kuzucuklarıydı. Her gece yatmadan önce televizyonun başında beklerlerdi onu. Başlarını yastığa huzur içinde koyan bir nesil yetişti. Sonra 90'lara geldik. Benim çocukluğumda Barış abi vardı. Adam olacak çocuklardık biz. Her sabah şarkılarla uyanırdık. Neler düşündüğümüzü, neler hissettiğimizi soran yetişkinler vardı.Bugün içimde bir yanı çocukluğuna hasret, bir yanı da geleceğinden endişe duyan bir ruh hali var. Eski filmleri izliyorum, eski kitapları okuyorum. Geçmişten ilham alıp, geleceğimi inşa ederim diye düşünüyorum. 

        Yaptığım işi sevmiyorum diyorum ya hep, siz de iyi biliyorsunuz ki insanları sevemediğimi söyleyemediğim için işimi sevmiyorum diyorum. Daha nefret edecek seviyeye gelmedim. Başımı çevirip görmezden gelebiliyorum bazı şeyleri de ondan. Koskoca hayata bir anlam katmanın peşindeyiz ya. Canı cehenneme be dostlar. Bir ömür rutin bir işi yapıp, sabit bir gelirin kölesi olacağız. Peki o zaman bizi mutsuz kılan nedir? Sabahları çektiğim karın ağrısı, sokakta tanıdık gördüğümde yolumu değiştirmeler? Bir mesai gününü huzur içinde geçirmek istiyorum. Birilerinin açığını yakalamak, hatasını yüzüne vurmak, kariyer planlamasını gıybet ve yalakalık üzerine kurmadan yaşayıp gitmek istiyorum. Yediği yemeği sindirmek, iş çıkışı elim cebimde salına salına yürümek, iş arkadaşlarımla iş çıkışında da vakit geçirebilmek istiyorum. Kazandığım para kadar değil, hayallerim el verdiğince yaşamak istiyorum. 

        Tuttuğunu koparan bir insan olmak değil amacım. Şayet herkes tuttuğunu koparsa zaten kimseye tutacak bir şey kalmayacak.  O yüzden saklanabileceğim bir alanım olsa, sadece bana ait. Arada kabuğuma çekilsem. Rahat bıraksalar da başarısız olsam mesela. Mutsuz olsam ama; acı olmayınca tatlı da olmuyor desem kendi kendime. Birilerine kendimi anlatma gereği duymadan sadece sessizce yan yana oturabilsek. İnanın bir bank köşesinde denize paralel uçan martıları izlerken bile mutlu olabilirim. Yeter ki anı yaşayabilecek kadar tahammül edebilsek birbirimize. 

      Genelde yaptığım gibi alıntı yaparak bitiriyorum bir yazımı daha ne diyordu Küçük Prens: "Yaşam bize bütün kitapların öğrettiğinden daha çoğunu öğretir. Çünkü yaşam, bize karşı direnir. İnsan ancak engellerle karşılaşıp onları aşmaya çalıştıkça kendini tanıyabilir."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...