Yıllar önce bir bayram sabahı 12 ya da 13 yaşındayım. Sabahleyin bayram namazından sonra fırının önünde uzun bir kuyruk. Keza Börekçi Doğan abinin önü de tıklım tıklım herkes sabah kahvaltısında su böreği yemek istiyor. Bizim aile ise sıcak ekmeğe tereyağ sürenlerden. Parmak uçlarımız yana yana eve gidiyoruz. Annem sofrayı hazırlamış bizi bekliyor. Kahvaltı sonrası son hazırlıklarımızı yapıp İzmit'e doğru yola çıkıyoruz. Esenler Otogarı'ndan üniversite yıllarımda hep nefret etmişimdir. Ama köye gidiş yolundaki o tatlı telaşı, seyyar pişmaniye satıcılarını, otobüste verilen ucuz kek ve plastik bardaktan içtiğim kolayı asla unutamam. O zamanlar daha koltuk arkalarında televizyon olmadığı için genelde yolculuk esnasında ya cam kenarı manzarayı seyrederdim ya da kitap okurdum.
İzmit'in merkezi hariç diğer yerleri o zamanlar gerçekten köydü. İstanbul'dan gelenlere ayrı bir gözle bakılırdı. Yaşıtlarım çimenliklerde inek otlatıp, tarlada ailelerine yardım ederlerdi. Dedemin evine doğru saptığımızda burnuma gelen ilk koku tabiki de tezek kokusuydu. İnanın hala gittiğimde o kokuyu duyduğumda yüzümde aptal bir gülümseme oluşur. Kurbanlar kesilir herkes hissesini getirir koca aile sofranın başında kavurmamızı yerdik. O sofranın kalabalığı, etin kokusu, anlatılan hikayeler, patlattığımız torpiller, bahçedeki salıncağımız, akşam esen serin rüzgar, dedemin poğaça kokan elleri ve tabi ki süpangle...
Özdemir Asaf diyor ya: "Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliğe beyaza verdiler." Sanırım zaman hızla akıp giderken, birinciliği de çocukluğa vermeleri gerekir. Şimdi 80 yaşındaki dedem gibi demagoji yapmayacağım. Zaten yeterince dinledik. Ama sahiden bayramın anlamı neydi? Büyüdük, iş güç sahibi olduk. Yuva kurduk, çoluğa çocuğa karıştık. Çekirdek bir aile geçiriyoruz bayramı, sıradan bir kahvaltı, soğuk telefon konuşmaları, paket tatil turları... Oyunlar oynardı babalarımız bizimle, omzuna alır çimenlerde koşardık. Uçurtmalarımız vardı sonra masmavi göklere salardık. Babam heyecan yapar bana vermeyi unuturdu. Gün batımını izlerdik, ineklerin ağır ağır yürümesinden ve sürekli mö'lemesinden anlardık ki vakit eve dönme vaktiydi. Yataklar kurulur, biz kuzenlerle koyun koyuna yer yatağında yatardık. Baktılar uyumuyoruz hemen sağlı sollu birkaç seri tokat. Yanaklardaki kızarıklıklarla dalardık hemen uykuya.
Köyümün sabahları nasıldı ;kuşların cıvıl cıvıl ötüşleri, serin ve taze havanın iliklerine işlemesi, anneannemin tarladan ağır adımlarla gelişini izlemek mesela. Güzel olan her şey anılarda kaldı demek nasıl koyuyor anlatamam. Keşke her anı kameraya çekebilseydik. Her bayram tekrar tekrar izlemeye doyamazdık heralde. Bir bayram daha geldi çattı. Ah benim güzel çocukluğum; harcanmış bozuk paralar kumbarası... Bayram mesajı atar mıyım bilmiyorum ama merak edenler varsa her zaman ki Murat işte. Biraz karamsar, biraz muzip, daima güler yüzlü. Şimdiden iyi bayramlar herkese. Çocukluğumuzda geçirdiğimiz bayramlar kadar güzel olması dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder