21 Temmuz 2012 Cumartesi

Düşünmeden Edemiyorum

          Tuhaf bir ruh haline bürünmüş durumdayım. Kendimi ne rahatlamış ne de stresten patlamış gibi hissediyorum. Sanki araftayım. Böyle bir ruh haline bürünmüş olmamım sebebi belki de geleceğe dair belirsizliktendir. Artık sorumluluktan, gerçek yaşamdan kaçma imkanım yok. Çocuk değilim, şefkatli ellerin başımda gezdiği cebime harçlık koyup dilediğimce harcayabileceğim bir dönemde de değilim. Ayaklarımın üzerinde sapasağlam durup esen rüzgarı karşıma alma zamanım geldi. Peki ben bu rüzgara karşı koyabilecek güce ve inanca sahip miyim orasına henüz karar veremedim...

           Birkaç haftadır yeni bir mezun olarak işverenlerin kapısını çalıyorum. Nedense bulunmuş olduğum mülakatlarda heyecandan eser yok...Bunun sebebi kendime olan güvenim veya iş bulamam diye bir kaygının olmamasından da kaynaklanmıyor. Sadece kafamda bazı çelişkiler var. Ülke ekonomisi bu kadar iyi olmasına rağmen (iddia edilene göre) GSYİH tavan yapmış, ihracat-ithalat bilmem ne kadar artmış, kişi başına düşen milli gelir 10.000 $ civarını aşmış, doğrudan yatırımlar ülkeye gelmiş, anadolu kaplanı harekete geçmiş lafonteine'den masallar kulağımıza çalınırken neden milyonlarca üniversite mezunu hala iş bulamam kaygısı ile yaşar anlayabilmiş değilim:)

         Bazen alıp başımı uzak diyarlara gidesim geliyor; ama öyle ömrümü yollarda geçirmek gibi bir niyetim yok. Küçük bir sahil kasabasında bahçeli bir evim, ufak bir kümesim, güzel bir tarlam ve büyük bir kitaplığım olsun istiyorum. 22 yaşında antropoza mı girdim zihnen emekli mi oldum bilemiyorum ama her gencin hayalini kurduğu lüks ve hızlı hayat yerine sakin ve sade bir yaşam benim daha çok ilgimi çekiyor. Ama bunu gerçekleştirmem ömrümden ömür alacak gibi. Bana bu güne kadar emek veren ve bir yerlere getiren insanlara karşı olan vefa borcumu yerine getirmeden kendi yoluma gitmek imkansız benim için.

        Küçük şeylerle yetinmek zorunda kalmak hayatım boyunca karşılaştığım bir durumdu benim için. Çocuk aklımla neden yetinmek zorundayım diye kendime kendime söylenirdim; ama her ne kadar çocuk olsak da etrafımızda olup bitenlere yüz çeviremiyorduk. Bugüne kadar paraya değer veren, para için herşeyi yapabilecek olan birisi olmadım.  Ama parasız da yapamadım. Karl Marx'ın insan yaşamına dair geliştirdiği formül bence bugünde geçerliliğini sürdürüyor. f(Mana)=Madde Yani her ne kadar gerçek mutluluk sevgi ve paylaşmaktan ibaret ise de cebimiz yeterince dolu olmazsa sevgi ve paylaşım bir şey ifade etmiyor.

         Çok şükür bazı değerlerin farkına gençliğimi kaybetmeden vardım; gerçek zenginliğin aile olduğunu anlayabildim. Bugün eğer dimdik ayakta durabiliyorsak kimseye muhtaç olmadan, el açmadan yaşayabiliyorsak bu sırtımızı yaslayabileceğimiz, elinden tutabileceğimiz bir ailenin olmasındandır...Bizler büyüdükçe aramızdan sıra sıra ayrılan büyüklerimiz oluyor. Önceden bunların olabileceği aklıma gelmezdi, daha zamanı var derdim. Zaman denen şey öyle çabuk akıyor ki sevdiklerimizin elleri elimizden kayarken sıkıca tutup gitme diyemiyoruz. Şimdi o koca çınarlar görevlerini yerine getirmenin rahatlığı ile (evlat yetiştirip,torun sevmenin tadına vardıktan sonra) ebedi yolculuğa yelken açıyorlar. Geriye kalan ise birkaç ıslak mendil, seven kalpler ve unutulmaz hatıralar....

            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...