Ne zaman Beşiktaş taraflarına işim düşse bütün günümü orada harcıyorum. Benim yaşayacağım, yaşlanacağım yer olmalı arkadaş oralar. Beşiktaş Meydanı'ndan bir dalacaksın o dar ve sessiz sokaklara...Dik yokuşlar, birbirinden uzun merdivenler hayatın zorluklarını simgeler gibi. Cıvıl cıvıl kalabalık meydandan birden kendinizi sessiz sakin bir mahallede bulabiliyorsunuz. Bir yanda Dolmabahçe,Kazan,Kabataş,Maçka diğer yanda Ortaköy'den Bebek sahili Arnavutköy...
Bugün karış karış gezdim oraları. İlginç bir hayat; yanınızdan son model bilmem kaç bin liralık lüks araçlar geçiyor, içlerinde gülen, mutlu insanlar. Altındaki arabanın değeri belki bir ömür çalışsam kazanamayacağım para değerinde. Sonra yoluma devam ederken üzerinde Beşiktaş forması ile mahalle arasında top koşturan çocukları görüyorum. Gözlerinin içi gülüyor, topa vururken idolü olan futbolcunun adını haykırıyor. O dar sokaklardaki ahşap evlerin küçük balkonlarından insanlar birbirleri ile sohbet ediyorlar. Sıradan ve sade hayat, küçük hayaller ve mutlu insanlar...
Şu hayatta hepimiz bir parça mutluluğu ararken heba olmuyor muyuz? Mutlu olmak için zenginliğe, lüks yaşantıya, her istediğimize sahip olmak mı gerekir ? Yoksa bir parça fakirlik, ufak şeylerden haz duymak ve iç huzuru bulmakta mutluluk getirmez mi... O fikri hür, vicdanı hür, kalbi temiz, elindeki ile yetinmesini bilen insanlar yok mu, işte o insanları gördükçe içim rahatlıyor. Demek ki bu dünyada hala mutluluğu para ile değil de haline şükretmekte bulanlar varmış diyorum. Küçücük bacasından duman çıkan evlerin gönlü zengin, kalbi temiz insanları.
Bu güzel günü sonlandırmadan önce Beşiktaş Meydan'a çıkmadan solda ara sokakta karşılıklı iki kitabevi var Alkım ve Kabalcı Kitabevleri. Daldım Kabalcıdan içeri üç katlı koskocaman bir yer. İnsanın binlerce kitabın içerisinde kaybolası geliyor. Biliyorum belki bana kızanlarınız var, ulan anladık kitap okumayı seviyorsun yeter artık gözümüze gözümüze sokma dediğinizi duyabiliyorum. Ama şunu da anlamıyorum. Bana karizma katacak, statü kazandıracak bir şeyden bahsetmiyorum. Her sıradan insanın yapabileceği bir şey ve bunun için ilginç tepkilere maruz kalıyorum :)
Ne bok var arkadaşım, bu kadar çok kitap okuduğunda müneccim mi oluyorsun veya ne bileyim cebine giren paranın büyük kısmını kitaba verince toplumda saygınlığın mı artıyor. Yok abi bir cacık olduğu yok. Sadece şu koskoca dünyadaki değersiz yaşantıma bir anlam katıyorum. Ucu bucağı olmayan alemlere dalıyorum, belki hiç göremeyeceğim yerleri görüyor, yaşayamayacağım duyguları yaşıyorum., olmayacağım insanların yerine koyuyorum kendimi. Ve sonrasında hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorum hayatıma. Zengin olmak için insanların sırtına basmak veya fakir insanların ekmeğine göz koymak gibi bir derdim yok, lüks araçlara binip, pahalı restorantlarda yemek yedikten sonra, birbirinden güzel bayanların eğlendiği mekanlarda kendimden geçmek gibi bir düşüncem de yok. Hepsini hayal dünyamda yaşıyorum.
Sanırım bugün akıl sağlığım yerindeyse, aza kanaat edip, basit hayallerden küçük şeylerden mutluluk duyabiliyorsam bunu zengin hayal dünyam ile fakir ve sıradan hayatıma borçluyum. Okuduğum her güzel kitap beni insanlardan biraz daha uzaklaştırıyor. Bundan da şikayetçi değilim, çevremdeki gereksiz ve kalabalık insan topluluğundan arınıyorum bu sayede.
Kısacası azıcık aşım ağrısız başım. Bir de benim halimden anlayan bir kız çıkarsa karşıma işte o zaman ellerimle, hayallerimle işlediğim renkli dünyamın eksik parçası tamamlanmış olacak...Bu yazımı da sonlardırırken güzel bir özdeyiş ile sizlere veda ediyorum: "Az kork, çok umut et; az ye, çok çiğne; az homurdan, çok nefes al; az konuş, çok anlat; az nefret et, çok sev ve en güzel şeyler seninle olsun."
Bugün karış karış gezdim oraları. İlginç bir hayat; yanınızdan son model bilmem kaç bin liralık lüks araçlar geçiyor, içlerinde gülen, mutlu insanlar. Altındaki arabanın değeri belki bir ömür çalışsam kazanamayacağım para değerinde. Sonra yoluma devam ederken üzerinde Beşiktaş forması ile mahalle arasında top koşturan çocukları görüyorum. Gözlerinin içi gülüyor, topa vururken idolü olan futbolcunun adını haykırıyor. O dar sokaklardaki ahşap evlerin küçük balkonlarından insanlar birbirleri ile sohbet ediyorlar. Sıradan ve sade hayat, küçük hayaller ve mutlu insanlar...
Şu hayatta hepimiz bir parça mutluluğu ararken heba olmuyor muyuz? Mutlu olmak için zenginliğe, lüks yaşantıya, her istediğimize sahip olmak mı gerekir ? Yoksa bir parça fakirlik, ufak şeylerden haz duymak ve iç huzuru bulmakta mutluluk getirmez mi... O fikri hür, vicdanı hür, kalbi temiz, elindeki ile yetinmesini bilen insanlar yok mu, işte o insanları gördükçe içim rahatlıyor. Demek ki bu dünyada hala mutluluğu para ile değil de haline şükretmekte bulanlar varmış diyorum. Küçücük bacasından duman çıkan evlerin gönlü zengin, kalbi temiz insanları.
Bu güzel günü sonlandırmadan önce Beşiktaş Meydan'a çıkmadan solda ara sokakta karşılıklı iki kitabevi var Alkım ve Kabalcı Kitabevleri. Daldım Kabalcıdan içeri üç katlı koskocaman bir yer. İnsanın binlerce kitabın içerisinde kaybolası geliyor. Biliyorum belki bana kızanlarınız var, ulan anladık kitap okumayı seviyorsun yeter artık gözümüze gözümüze sokma dediğinizi duyabiliyorum. Ama şunu da anlamıyorum. Bana karizma katacak, statü kazandıracak bir şeyden bahsetmiyorum. Her sıradan insanın yapabileceği bir şey ve bunun için ilginç tepkilere maruz kalıyorum :)
Ne bok var arkadaşım, bu kadar çok kitap okuduğunda müneccim mi oluyorsun veya ne bileyim cebine giren paranın büyük kısmını kitaba verince toplumda saygınlığın mı artıyor. Yok abi bir cacık olduğu yok. Sadece şu koskoca dünyadaki değersiz yaşantıma bir anlam katıyorum. Ucu bucağı olmayan alemlere dalıyorum, belki hiç göremeyeceğim yerleri görüyor, yaşayamayacağım duyguları yaşıyorum., olmayacağım insanların yerine koyuyorum kendimi. Ve sonrasında hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorum hayatıma. Zengin olmak için insanların sırtına basmak veya fakir insanların ekmeğine göz koymak gibi bir derdim yok, lüks araçlara binip, pahalı restorantlarda yemek yedikten sonra, birbirinden güzel bayanların eğlendiği mekanlarda kendimden geçmek gibi bir düşüncem de yok. Hepsini hayal dünyamda yaşıyorum.
Sanırım bugün akıl sağlığım yerindeyse, aza kanaat edip, basit hayallerden küçük şeylerden mutluluk duyabiliyorsam bunu zengin hayal dünyam ile fakir ve sıradan hayatıma borçluyum. Okuduğum her güzel kitap beni insanlardan biraz daha uzaklaştırıyor. Bundan da şikayetçi değilim, çevremdeki gereksiz ve kalabalık insan topluluğundan arınıyorum bu sayede.
Kısacası azıcık aşım ağrısız başım. Bir de benim halimden anlayan bir kız çıkarsa karşıma işte o zaman ellerimle, hayallerimle işlediğim renkli dünyamın eksik parçası tamamlanmış olacak...Bu yazımı da sonlardırırken güzel bir özdeyiş ile sizlere veda ediyorum: "Az kork, çok umut et; az ye, çok çiğne; az homurdan, çok nefes al; az konuş, çok anlat; az nefret et, çok sev ve en güzel şeyler seninle olsun."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder