Hayat okuduğumuz tarih kitaplarına döndü sanki.Birilerinin elinde kalem kana bulayıp kendince bir şeyler karalıyor. Hiç bitmeyen bir mürekkep insan kanı. Endülüs şehirleri gibi bir bir yıkılıyor Ortadoğu şehirleri. Musul, Kahire, Şam, Bağdat, Trablus, Bingazi...
Önce Müslümanları çağırdık yardıma. Araya mezhep farklılıkları girdi. Suud'lar yaralı parmağa bile işemeyen bir kralın hükümdarlığında cehalete gömülmüş. İran içinde hala Kerbela'nın hüznünü taşıyor, intikam ateşiyle yanıp tutuşuyor. Dinimiz bizi ölümlerden, sefalatten, tecavüzden kurtaramadı. Sonra Batı Uygarlığı'na el açtık. İnsan hakları, demokrasi derken mülteciler sınır kapılarında heba oldu, Akdeniz'in sularında kaybolup gitti.
Doğu'da ölenlerin yardım çığlıklarına kulak tıkayan Batı'yı suçladık. Batı ender de olsa patlayan bombalardan Doğu'yu sorumlu tuttu. Adı konmamış bir savaşın faili meçhul kalmış cesetlerini gömüyoruz her gün. Kıyıya vuran masum bir çocuğun cesedi değil, bizim insanlığımız oysa ki. Akşam evimize geldiğimizde elini kapıya sıkıştıran çocuğumuzu kucaklayıp acısını dindirmek için öpüp, koklayıp, okşuyoruz. Birileri küçücük bedenleri kefenlemeden toprağa veriyor. Tüm olanlar gün ışığı gibi ortada iken. Televizyonlarda evlendirme programları, ajanslardan kiralanan çakma aşıklar, mafya dizileri, televoleler ve küfürlerin havada uçuştuğu spor programları...
Çok değil 6-7 yıl önce Cemaat dostumuz, Esad kardeşimizdi. Ermenistan ile dostluk maçları yapıyorduk. Papa heykeli önünde Avrupa'yı selamlıyorduk. Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanı bizdik. Amerikan dolarları oluk oluk akıyordu. Beraber yürüyorduk biz bu yollarda, beraber ıslanıyorduk yağan yağmurda... Şimdi sıra geldi birbirimizin kuyusunu kazmaya.
İnanın ne tepki vereceğimi artık bilmiyorum. Tamamen kendimi cahil bırakıp, sadece işten eve,evden işte gideyim desem olmuyor. Görmezden geldiğimiz gerçek ile bir gün yüz yüze kalırsak. Bu ülke bir Kurtuluş savaşını daha alnının akı ile kazanabilir mi? Üzerimize bombalar yağarken, iş yerleri, metrolar hedef iken, insanların kafa dağıtmak için gittiği maç çıkışı bomba patlıyorsa biz nasıl hala hayata kaldığımız yerden devam edebiliyoruz.
Yazıya hayatımızın okuduğumuz tarih kitaplarına benzediğini söyleyerek başlamıştım. Evet o zaman İspanya Fatihi Tarık Bin Ziyad'ı yad edelim. Hatırlayın; 711 yılında 7000 kişilik ordusu ile Cebelitarık Boğazı'nı geçen Tarık bin Ziyad İspanya'ya çıkar çıkmaz gemileri yaktırarak askerlerinin geri dönme umudunu kırdı. Askerlerine şu tarihi sözleri söyledi: “Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız? Vallahi sizin için ancak sadakat ve sabır kalmıştır. Düşmanın silahı, teçhizatı ve erzakı boldur. Sizin silah olarak ancak kılıçlarınız, erzak olarak da düşmanın elinden sahip olabileceğiniz vardır.”
Gemileri yakma zamanı geldi sanırım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder