Bazen iş çıkışları bindiğim metronun beni eve değil de, bilmediğim yerlere götürmesini istiyorum. Kendime soruyorum ara sıra amacın nedir Murat? Farkında olmadan girmişsin borca öde öde bitmiyor. En ağırı da vefa borcu... Çünkü alacaklılar kendinde hep haklılık payı görüyor. Nasihatler hiç bitmez. Eskiden yılda bir kez çok bunaldığımda izin alır inzivaya çekilirdim. Artık 2-3 ayda bir ruhen tükeniyorum.
Can Yücel okumak iyi mi geliyor. kötümü bilemedim. Tezer Özlü ile edebiyatın karanlık sokaklarında kayboluyorum. Cesare Pavese okudukça kelimelerde kendimden bir şeyler buluyorum. İntihar etmek aslında en kısa çözüm gibi geliyor o zaman. Herkese ve her şeye dair hayal kırıklıklarım var. En çok da kendime kızıyorum biliyor musunuz? İstemediğim bir işin en sadık çalışanıyım. Hakkımı göz göre göre yediriyorum birilerine. Aptal yerine koyanlar oluyor kendince. Yaptığımız iş ile dünyayı kurtarmıyoruz; ama sistem bir gün daha düzgün işlesin diye çarkların arasına ruh sağlımı koyuyorum. Her geçen günü daha da yıpranıyorum. Can Yücel düşüncelerime tercüman oluyor işte o anlar da;
Biliyorum suçluyum, razıyım cezama
Çalmadım, öldürmedim ama
Daha kötüsünü yaptım.
Ne yaptım biliyor musunuz Reis Bey?
Tuttum insanları sevdim...
Babanız bile anlamıyor sizi. Kendinizce fedakarlıklar yapıyorsunuz aileniz için. Söylenmek, isyan etmek gibi bir lüksünüz yok. Siz okuyup adam olun diye yapmadıkları fedakarlık kalmayan insanlara,borcunuzu hayallerinizi yarınlara erteleyerek ödüyorsunuz. İş yerinde sizi baskı altına alarak daha çok iş yaptıran patronlarınız var. Üç kuruş zammı, hayali kıdemleri almak için takla atıyorsunuz kuşlar gibi. Ne kadar iyi olursanız olun yaptığınız ilk hatada en kötü siz oluyorsunuz hep.
Bir de tüm bu olanların dışında kızlar çıkıyor karşınıza. Hani hep hak edilen, mükemmel insanlar. Kendimce seviyorum onları. Makul olmaya çalışıyorum, güzel vakit geçiriyorum. Ne iltifat edip beklenti yaratıyorum ne de özlü söz söylemeden bırakıyorum. Şiirler yazıyorum, o ana göre şairlerden alıntılar yapıyorum. Teselli ediyorum, güldürüyorum, kendim olmaya çalışıyorum. Hiç bir beklentim olmadan. Sahi ne beklentim olabilir ki diye düşünüyorum? Şimdi içimizdeki art niyetli erkek cinsellik diyecek. Bırakın Allah aşkına her şeyin bir zamanı var. Ruhumuzu bu kadar erken kemirmenin ne lüzumu var diyerek nefsimi köreltiyorum. Ne zaman ümitlensem Cemal Süreya çıkageliyor oradan; "Çünkü ne kadar mutlu ettiysek, o kadar yalnız kaldık" diyor elinde sigarasıyla. Doğru söze diyecek bir şey bulamıyorum, eğiyorum başımı.
Tezatlıklardan sıkıldım artık. Hayattan şikayet ederken kış soğuğunda sokakta üç kuruş para için dilenenleri, çalışanları görüyorum. Yalnızlıktan dem vururken, yatağının sol yanındaki kadını kaybedenleri görüyorum. Babamın ilgisizliğinden şikayet ederken, babasının yokluğunu çekenlerin göz yaşlarını görüyorum. Para her kapıyı açar mı diye düşünürken, aza kanaat edenlerin vicdan rahatlığını görüyorum. En iyi kariyerin insanın kendi zirvesine çıkması olduğunu anlıyorum. Her şeyi görüyorum görmesine de; nedir bu karamsarlığın, şikayetin sebebi inanın bilmiyorum. Geciken mutluluk mu, yapılan adaletsizliklere ses çıkaramamak mı, hak etmeyen insanların haksız başarıları mı, olmayan fırsat eşitliği mi, kaçan trenler mi, doğru kadınlara aşık olamamak mı? Hayata çoktan seçmeli sorular ile hazırlandık. Fakat sınavda kağıt kalem çıkarıp istediğiniz yerden başlayın dediklerinde sudan çıkmış balığa döndük. Hani bizim seçeneklerimiz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder