Ne olacak bu memleketin hali diye muzipçe soruyorum arkadaşlarıma. Herkesten farklı bir cevap alıyorum. Bir dokunuyorsun bin ah işitiyorsun. Yaşanan bunca süreçten sonra hâlâ daha tükürdüğümü yalayacak kıvama gelmediğim için ayrıca şükürler olsun. Bizim jenerasyonun yolu mutlaka cemaat ile kesişmiştir. Korkmayın korkmayın söyleyin. Darbe girişimi sonrası cadı avı başlamış olsa da sen kendine güveniyorsan korkma arkadaş. Eline ıslak odun alıp askerin üzerine yürüyecek cesaretin varsa doğruları konuşacak da cesaretin vardır elbet.
Nedense bizim okul dönemlerimizde üniversite ve lise sınavlarına iyi hazırlanabilmek için cemaatin dershanelerine gönderilmemiz telkin edilirdi. Çünkü ders çıkışı abilere ablalara gidilir ders çalışılırdı. Tabi bazı aileler için yapılan dini sohbetler, evlatlarının İslamı öğrenmeleri de hoşuna gitmiyor değildi. Biz büyüyüp serpilirken cemaatte büyüdü tabi ki. Devletin aciz kalması mı desem, iş birliği mi desem ne desem bilemiyorum ama cemaatin hareket alanı nasıl bu kadar genişledi herkes kendi kendine bir sorsun. Üniversiteyi kazanan saf bir anadolu çocuğusunuz düşünün. Okumak için kalkıp büyük şehire geliyorsunuz. Devlet üniversitesi 50 bin öğrenci alıyor fakat yurtlardaki kontenjan 10 bin. Evet nerede kalacak, ne yiyecek bu gariban çocuklar. Sonuç ortada.
Üniversiteyi kazandığımda dayım beni kenara çekip "oğlum gittiğin yerde aileni utandırma, adam gibi oku cemaate hayırlı bir birey ol demişti." Tabi ben üniversiteye başladıktan üç ay sonra cemaat evinden kaçıp kendi evime çıktığımda uzun bir süre konuşmadık kendileriyle. Can Yücel bir anısında hakim karşısında muzip bir cevap verir hatırlarsanız. Hakimin hakaret davası ile ilgili sorusuna " Valla hakim bey bizim orada göte göt derler." Evet arkadaşım bugün televizyonlara çıkıp siyasiler, iş adamları , gazeteciler cemaate türlü türlü hakaretler ediyorsa, terör örgütü diyorlarsa en az onlarda gelinen bu noktada suçlular. Hepsi aynı kaptan yemek yediler. Cemaatin şirketlerinde çalıştılar, gazetelerinde yazdılar, okullarında hocalık yaptılar. Zamanında toz kondurmadılar, Milletvekili yapıp meclise soktular. Ne istediler de vermedik dediler. Kapı kapı gezip oy toplanılan günleri de unutmadık. Yetmez ama Evet'çiler bir elini kaldırsın da görelim bakalım.
Çok şey istemedik aslında. Kendimiz olmak istedik. Dilediğimizi okuyalım dedik, vicdanımız kendi sesini dinleseydi ne olurdu mesela. Herkesin gittiği yol yerine daha az çiğnenmiş kendi yolumuzdan devam etseydik hayatımıza. Kişinin yüceliği mevki ve makam ile değil de, makamın yüceliği kişinin gayreti ile olsaydı. Memleket daha iyi bir yer olmaz mıydı? Hepimiz üniversite döneminde ve mezuniyet sonrası dönemde şu klişeleşmiş sözlere maruz kalmadık mı? Bir yerlerde torpilin olmadıktan sonra devlette işin zor. Cemaat zaten soruları servis ediyormuş ya! Farkında mısınız bilmiyorum ama hükümet her kandırıldığında bir badire atlatıyoruz. Şansımız yaver mi gidiyor yoksa birileri bunu hesap ederek mi yapıyor. Hükümet hatalarını halının altına süpürerek görmezden geliyor. Ve günü kurtarmanın sevincini yaşıyoruz. Asın bayrakları, dökülün sokağa, çalın marşları. İlle de Recep olsun, isterse Tayyip olsun. O da Allah kuludur. Her kim olursa olsun :)
Geçmişimizden ders almıyoruz Türk milleti olarak. Atatürk'e hakaret edenler sıkışınca ona sığınıyor. 40 yıl laikliği anlamayanlar neredeyse 15 yıldır laikliğin meyvesini yiyor. Amin Maloouf şöyle diyor bir yazısında; " Müslüman olarak dünyaya geldiğimiz için ahlâka ihtiyacımız olmadığını düşünüyoruz." Ne güzel söylemiş değil mi? Siyasi görüşün, ideolojin, okuduğun kitaplar, gittiğin okullar, sahip olduğun imkanlar , yetiştirildiğin aile, sen doğmadan önce belli olan mezhebin bunların hepsi bizi farklı kılıyor birbirimizden. Ama insan olmak evrensel değil midir? Belki bir gün tüm bunları bir kenara bıraktığımız gün insan olduğumuzu hatırlayacağız. İşte o zaman bir başka olacak benim memleketim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder