3 Temmuz 2016 Pazar

Dertler Derya Olmuş....

      Susuz kalmış yapraklar gibiyiz, hayattan bezmiş, çalışmaktan yorulmuş, düşünmekten usanmış, hayal kurmaktan vazgeçmişiz. Kendimi bu yaşta geçmişe özlem duyarken buluyorum. İyi midir kötü müdür mukayesesi zor. Fakat hatırlanacak güzel bir geçmişimin, çocukluğumun olması da en büyük şansım. Bir ceviz ağacını diktiğinizde ilk cevizi 10 yıl sonra verir. Dedemin diktiği ceviz, erik ağaçları, üzüm asmaları, mısır tarlası, fındıklar, domatesi, biberi, anneannemin rengarenk çiçekleri.... Nasıl bomboş bir evi torunlar ile doldurdularsa, bomboş bir araziyi de yemyeşil bir vahaya, ağaç ve çiceklerle dolu cennete çevirdiler. 

   Şimdi geride sadece anılar kaldı, bayramlarda mesajlar, düğünlerde takılar, cenazelerde gözyaşlarımız tek ortak noktamız. İçimdeki gemileri yakalı uzun zaman oldu, sessiz bir isyanın öncüsüyüm tek başıma. Geçmişimle barışık, bugünümle kavgalı, geleceğimden ümitsizim. Erişilmez bir mutluluğun peşinden koşuyorum, koşarken çelme takıyor haliyle insanlar. Arada ben tökezliyorum. Suç atacak birisi yoksa eğer, kadere buluyorum suçu. Bu kadar tezatlığın içinde ne işim var diyorum kendi kendime. O zaman küfrü basıyorum aynadaki iki yüzlü adama. 

     Bir avuç kömür için  karanlığa hapsolmuş madencilerin evinde yanmıyor ocak. Ay yıldızlı bayrakları sadece milli maçlarda değil, bir ulusa hediye edilen bayramlarda sallardık coşkuyla. Oysa şimdi sadece tabuta sarmak, yas ilan ettiğimizde balkonlarımıza asmak için var. Bir memleket düşünün. Bırakın sağını solunu, alevisini sünnisini, Türkünü Kürdünü.  Kendi düşüncelerini bile özgürce dile getiremeyen, kendi vicdanıyla değil de kamunun vicdanına göre hareket eden. Doğruyu yanlışı kendisi değil, kulaktan dolma bilgiler ile ayırt eden bir toplumdan geleceğini renkli kalemlerle boyamasını nasıl bekleriz. 

         Hayatı çok hafife alıyoruz. Birilerinin rahat etmesi için, birilerini hayattan mahrum bırakıyoruz. Sıfır toplamlı bir oyunun parçası olmuşuz. Babam kadar baba olur muyum bilemiyorum. Ama söyleyecek sözlerim, kendime ait fikirlerim olsun. Arkamda bırakacağım dikili bir ağacım olsun. Mesela bugüne kadar en zor günümüzde paranın gücüyle değil, dostlarımızın desteği ile ayağa kalktıysak. Bırakın Allah aşkına paranın açacağı kapılardan bahsetmekten. Annemin sevgisi, kardeşimin gülümsemesi, babamın gölgesi olmadıktan sonra ne önemi var ki....Nedir ki amacımız; üç kuruş birikim yaptıktan sonra, yıllarımızı bankaya ipotek ettirerek alınan ev midir? Komşumuzun tenceresini boş kaynarken, en güzel yerlerde yemek yemek midir? Yeğenleri üç kuruş parayla zar zor okurken, kendi çocuklarını kolejlerde okutup elalemin çocuklarına burs vermek midir mesela? 

        Ne acayip bir dünya öyle değil mi? Kimseye muhtaç olmadan yaşamak istiyorsun. Böyle zararsız kendi halinde yaşarken birilerinin gözüne batıyorsun. Gelip incir ağacı dikiyorlar üç kuruşluk ömrüne. Rengarenk dünyanı siyaha beyaza mahkum ediyorlar. Özenle ektiğin çiçekleri tek tek söküp atıyorlar. Ah ah yok mu bu insanlar. Yaşarken siker atar da , ölünce bağrına basar işte....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...