14 Temmuz 2016 Perşembe

Daktiloya Çekilmiş Öfkem...

          Mesaiye kalmadan çıktığım bir günün akşamında, bir elimde ceketim bir elimde edebiyat dergisi mutlu mesut evin yolunu tutuyorum. Şirketten yoldaş dediğim abilerimle memleketi kurtarmak niyetiyle başladığımız muhabbet, Amerikanın vahşi kapitalizminin nimetlerini ağzımızdan salyalar akıtarak övmemiz ile bitti. Bilmiyorum ama ya eğlenecek bir adam buldukları için  ya da bir zamanlar onların geçtiği yollardan geçerken acaba nerede düşüp tökezleyeceğimi merak ettikleri için muhabbet ediyorlar.

           İş çıkışları sonrası davet edinilen resmi yemeklerden hep bir bahane ile kaçmayı öğrendim. Çünkü kafa dağıtacağız diye gidilen yemeklerde muhabbet bir süre sonra ya iş stresine, maruz kalınan haksızlıklara, kıymeti bilinmeyen emeklerimize geliyor. Ya da insanlar kariyerlerini sidik yarıştırır gibi yarıştırmaya başlıyor. O yüzden biz birkaç abimizle meyhaneye gidip üçüncü kadehten sonra Trakya şivesiyle yapacağımız halk ayaklanmasını tartışıyoruz. 

        Çok okumaktan veya anlamsız bir telaşla deli gibi çalışmaktan değil bu karamsarlığım. Benimkisi muzip bir öfke, sessiz bir başkaldırı. Ulan olsa olsa yağmurdan ıslanmanın anlamsız keyfini  yaşayan bir deliyim . Babadan kalan genetik bir miras olsa gerek. Her güzel şeyin bir bedeli olması lazım bizim fakir dünyamızda. Anlamıyorsunuz diyeceğim ama boşverin ya. Sabahatttin Ali, Kafka, Pevase,Turgut Uyar, Edip Cansever, Didem Madak, Nilgün Marmara okumuş, Rıfat Ilgaz ve Azin Nesin'in Yeşilçam kuşağıyla büyümüş bir adamdan koy götüne rahvan gitsin demesini bekleyemezsiniz. 

           Zeytinburnu birleşmiş milletlerinin sığınma kampı gibidiydi bizim çocukluğumuzda.Savaştan kaçan soluğu bizim mahallede alıyordu sanki. Taliban Afganistan'da zulme başladığında bir sabah uyandık ve mahallemizde esmer ve dilimizi çat pat konuşan insanlar vardı. Ayakları çıplak, gözleri yaşlı, karınları açtı. Din,dil,ırk ayırmadık. Çocuktuk işte ekmeğin arasında domatesi, cebimizdeki misketleri paylaştık.  Doğu Türkistanlılar zaten hep bizimleydi. Bir de Afrika'dan gelip saat satan o namus timsali kardeşlerimiz yok mu? Biz o çocuklarla aynı topun peşinden koştuk. Sahanın bir kenarına yığılıp kaldığımızda evlerinden kilometrelerce uzakta memleket özlemlerini , hayallerini dinledik.   

            İşte o güzel insanların hatrına dönüyor bu dünya. Ciğeri beş para etmez insanların sefasını gördükçe, masumların ölümünü izledikçe, hayallerimizin balon misali elimizden kayıp uçmasını izledikçe öfkemiz dile geldi. Bırakın hiç olmazsa dile gelsin. Evinin rızkını rakı sofrasında bırakan, yemediği nane kalmayıp  namusuna toz kondurmayan, nerden geldiğini unutup sonradan görmelik yapanlara inat çekeceğimiz bir siktirimiz var. Ona da zeval gelmesin arkadaşlar. 

            Bu arada tüm karamsarlığın arkasında hala tek tabanca takılmamız varmış. Birini sevsek böyle olmazmış dediler. Biz de iyi tamam dedik. Bekliyoruz işte güya tam bizlik bir kız varmış. Ama önce peşinden koşup kendimizi ispatlamamız gerekiyormuş. Sonrasında zamana bırakmak en iyisiymiş. Gel de azgın seller gibi taşan cümleler yazma...

           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...