19 Ekim 2016 Çarşamba

Eğitim Cehaleti Aldı, Eşeklik Yine Baki Kaldı...

     Yine hayaller kurduğumuz bir günü daha geceye uğurluyoruz. Bazen kimsenin beni bulamayacağı, herkesten ve her şeyden uzak bir yerlere gidip saklanma isteği uyanıyor içimde. Yorucu bir iş günün bitmesine yakın koltuğumu arkaya doğru itip şöyle bir insanları izledim. Kimse onları izlediğimin farkına varmadı. Kimileri kafasını ekrana gömmüş, kimisi telefondan gizli gizli mesajlaşıyor, kimisi telefonda kavga ediyor... Hayat bu işte. Hayallerini gerçekleştireceğin dünyaya hoş geldin. İnsan ziyan olmak için yaratılmıştır. 

     Zafere giden yolda çekilecek bir çilemiz var orası kesin. Sürekli kendimizi birilerine ispatlamamız gereken bir iş ortamındayız. Misal insanlara derdinizi anlattığınızda veya hayallerinizi paylaştığınızda zayıflık olarak algılanıyor. Sadece iyi bir insan olmak istiyorsunuz, kafanız rahat olsun istiyorsunuz, tabi ki stres ve hayal kırıklıkları iş hayatının gerçekleri bunun da farkındayız. Peki bu bencilliğe, para her kapıyı açar zihniyetine ne demeli? Hayat; her geçen günü bizi sevdiğimiz insanlarla, sağlığımızla, ölümle sınıyor. 

     Ben 26 yaşımda birilerinin biçtiği kefene sığmaktan, kendimi birilerine ispatlamaktan, hayallerimi emeğimle değil birilerinin suyuna giderek gerçekleştir diyenlerin nasihatlerinden bıktım. Sahi en son ne zaman karşılıklı güvene dayalı bir şey yaptık. Kendimi havucun peşinden koşan eşek gibi hissediyorum. Bir türlü o havuçtan ısırık alamadım. 

    Çok çalış, iyi bir eğitim al, iyi bir işe gir, çok para kazan, iyi bir yaşam kur, aklına geleni yap, sürekli gülümse, bir kadını hak edecek nitelikte bir adam ol, güvenini kazan, yuvanı kur, evini geçindir, adını yaşatacak veletler dünyaya getir, çok çalış, para kazan, veletlere iyi bir eğitim ver, iyi bir yaşam kur, akıllarına eseni yapsınlar, sürekli gülümset, topluma kazandır. En sonunda huzur içinde ölebilesin...

      Bana bu saatten sonra nasihat verip, havuç uzatmayın. İçimden o havucu alıp g.tünüze sokasım geliyor çünkü. Bırakın kendi hatalarımızdan dersler çıkaralım, çok bilinen değil kendi bildiğimiz yoldan gidelim varacağımız yere. Mutlu olmak kadar, mutsuz olmak da en büyük hakkımız. Mutluluk olağandışı bir durum, mutsuzluk rutinimiz bizim. Yüzüm bu kadar gülerken nasıl oluyor da düşüncelerin karamsar  diyenlere şaşırıyorum. Halbuki Murakami ne de güzel özetliyor ruh halimi: 

"Yaşamın bir bisküvi kutusuna benzediğini düşün. Kutunun içinde, her tür bisküvi vardır, sevdiklerin de sevmediklerin de, öyle değil mi? Ve insan sevdiğini önce yerse geriye pek sevmedikleri kalır sadece. Ben kötü günler geçirdiğimde hep böyle düşünürüm işte. Şimdi bunu yaparsam, sonrası daha kolay olur, derim kendi kendime. İnan bana yaşam bir bisküvi kutusu gibidir."

              

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...