5 Mart 2017 Pazar

Hayat Bir Bisküvi Kutusu

Mükemmel bir pazar günü size bu satırları Kuzguncuk'tan yazmak isterdim fakat hava değişimi bana yaramamış olsa gerek salya sümük, elimde ada çayı yarın ki mesaime hazırlanabilmek adına evimde istirahata çekildim. 

Yazmak istediğim o kadar çok şey var ki; fakat bir yandan da o kadar cahilim ki. Okuyup yeni şeyler öğrenmek istiyorum. Yeni yerler keşfetmek istiyorum. İnanın gezeceğim şehirlerin listesi bile hazır. Kültür turizmi gibi bir şey olacak. Beni etkisi altına alan yazarların yaşadıkları yerler veya onlarda iz bırakan yerleri gezmek. Fakat bunları isterken hayatın bir de gerçekleri var tabi ki. Çalışıp para kazanmamız gerekiyor. Kazandığımız parayı sadece kendimiz için harcayabilen şanslı çocuklardan olamadık. O yüzden evin geçimini de yardımcı olmalıyız. Hayat müşterek en nihayetinde. Her ne kadar arada strese, insanların geçimsizliğine maruz kalarak karamsar düşüncelere dalsak da. Nazım'ın dediği gibi yitirmiyoruz sol mememizin altındaki cevheri. Hiçbir şey için geç değil. 

26 yaşımda hatrı sayılır bir kütüphane yapabildik kendimize. Farklı görüşleri tanıma fırsatı yakaladık. Her türlü konuda üç beş kelime edebilecek kadar lisanımız da var çok şükür. Yeterli mi tabi ki değil. Eğitim cehaletimizi alsa da eşeklik baki ya. İşte o eşekliği atmanın çabası içerisindeyiz. Babadan miras ne yaparsın. Bazı şeylerin üstesinden de geldik diye düşünüyorum. 

Misal fırsat eşitliği sadece ülkenin evlatları arasında değil, aynı aile içindeki çocuklar arasında bile yok. Birbiri ile iki kelime etmemiş kuzenler, yol yordam bilmeyen, açın halinden anlamayan, kendisine en iyisini layık görüp kanından canından insanı hor gören insanları da tanıdık vesselam. Hiç birimiz sütten çıkmış ak kaşık değiliz. O zaman en iyisi inzivaya çekilip herkesi uzaktan izlemek. Düğünler, cenazeler ne için var zaten. İnsan evladı birbirini kıskanmak için yaratılmıştır. Habil ile Kabil'den bugüne kadar bu böyle. 

Peki amacımız nedir? Kimiz biz, ne iş yaparız, iyilikten yana aldık mı nasibimizi? Hayırlı bir dost olabildik mi? Peki ya ailelerimizin görmek istediği bir evlat mıyız? Lafta anlatmak kolay peki hayalini kurduğumuz düzeni kurabildik mi? Sorular sorular...

Çok çalışmazsan başarısız olursun dediler. Elimizden geldiğince çalıştık. Okumaz isen baban gibi olursun dediler. Okuduk babamızdan bir farkımız yok. İş sahibi olmazsan para kazanamazsın dediler. Daha kazandığımız paranın hayrını göremedik. Aza kanaat etmezsen çoğu bulamazsın dediler. Sanki bolluk içinde yüzdük de sahip olduklarımıza yüz çevirdik. Fakat kimse mutlu olamazsak ne olacağını söylemedi. Benim amacım mutlu olmak. Hepimizin amacı aynı. Tabi ki hayal kırıklığı yaşayacağız, başarısız olacağız, seveceğiz karşılığını bulamadan. Fakat mutsuzluğumuz da bile ne kadar kendimiz olabiliyoruz. İşte benim tek derdim kendim olabilmek. Ben bunu yapmak istiyorum dediğimde, babamın bana neden olmasın oğlum demesini istemem yanlış bir şey mi? Dene oğlum, benim izimden gitme, kendi izlerini bırak arkanda dese çok mu? 

Telefon çalıyor. Ooo neden aramıyorsun hayırsız? Evet o hayırsız ben oluyorum sevgili arkadaşlarım. Arandığımda telefonu genellikle açmayan. Açmadığım gibi bir de üstüne geri dönüş yapmayan. Ama yolda karşılaşırsak şayet; sıcak gülümsememi, kahkahamı, muhabbetimi eksik etmem. Uzun zamandır görmediğim biri ile yıllar önce kaldığımız yerden devam edebilirim. Benden çok şey beklemeyin o yüzden. Fazla muhabbet tez ayrılık getirir. Birbirimizin hayat şartlarını, gelirini, mutluluğunu kıyaslamaktan başka bir şey yapmıyoruz. O yüzden çemberi dar tutalım. Ama birbirimizden de Allah'ın selamını eksik etmeyelim. 

Ailemizin istediği evlat olabildik mi diye sorarsak kendimize? Bence olamadık. 27 yaşıma girmeme birkaç gün kalmışken bu satırları yazacak kadar derinlere daldıysam eğer. Dibine kadar yalnızlığa batmış, evden işe işten eve giden. Hayal dünyası gerçek dünyasının önüne geçmiş birisi olup çıkmışımdır a dostlar. Babama göre elimden hiçbir iş gelmez. Anca kafamı kitaplara gömerim, sahil kenarında gezerim. Anneme göre ne olacak benim bu halim. Ama sağ olsun hala küçük bir çocuk gibi sever. Yoksa her akşam mutlu olalım diye çayın yanında neden kurabiye yapsın...

Hayalini kurduğumuz düzeni henüz kuramadık. Sanırım aşık olmayı bekliyoruz. Ne diyor Sait Faik; "Yalnızlık dünyayı doldurmuş, Sevmek bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor."

 Ve bunca lakırdıdan sonra son sözleri Haruki Murakami'ye bıraksak sanırım en iyisi olacak. 

"Yürekten sevdiğin bir insan varsa, bir kişi olsun yeter, hayatın kurtulmuş demektir."  

Yaşamın bir bisküvi kutusuna benzediğini düşün. Kutunun içinde, her tür bisküvi vardır, sevdiklerin de sevmediklerin de, öyle değil mi? Ve insan sevdiğini önce yerse geriye pek sevmedikleri kalır sadece. Ben kötü günler geçirdiğimde hep böyle düşünürüm işte. Şimdi bunu yaparsam, sonrası daha kolay olur, derim kendi kendime. İnan bana yaşam bir bisküvi kutusu gibidir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...