Bu satırları yazarken 27. yaşıma girmeme yaklaşık 24 saat vardı. Her zaman ki gibi bir Cuma gecesi sistemi eleştiren film izledikten sonra biraz Bukowski'ye biraz Edip Cansever'e dadanıp kendimi bilgisayarın başında buldum. Merak edenlere söyleyeyim annem bu akşam kurabiye yapmamış. O yüzden çayımı ağır ağır içmenin keyfini yaşıyorum.
Sanırım yaklaşık 9 yıldır blog yazıyorum. 18 yaşımda üniversiteyi kazanıp bilmediğim bir şehre geldiğimde yapayalnız kalmıştım. Futbolcu olma hayallerim suya düşmüş, ortada dımdızlak kalmıştım. Hayatım boyunca hedefim ve hayallerim olmuştu. Kendime yeni hayaller yeni hedefler bulmalıydım. Ezelden beridir bir yalnızlık takıntım da yok değildi. O yüzden yazarak içimdeki buhranları atlatmayı başardım sanırım.
Yazmaya başladığım ilk günden bugüne nasıl da büyümüşüm, neler saçmalamışım, neler öğrenmişim, kendime verdiğim sözlerin ne kadarını tutabilmişim, koyduğum hedefleri gerçekleştirebilmiş miyim? Ve sonunda ne kadar mutlu olmuşum. Hepsini yaşayarak gördüm. John Lennon'ın dediği gibi belki de "Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir." Her geçen gün yeni şairler keşfediyorum, farklı dinden, farklı inançlardan insanları okumaya gayret ediyorum. Japon, Alman, İtalyan, Amerikan, Türk edebiyatı fark etmez. Tabi sinema ve tiyatro da önemli. Binlerce film ve yüzlerce tiyatro oyunu izledikten sonra hayata farklı bir gözle bakıyorsunuz. Etrafımda örnek alabileceğim böyle bir insan yok iken nasıl bu hale geldim inanın bilmiyorum. Sabahlara kadar oturup sistem eleştirisi yapabilirim, Türk şairlerden, Japon edebiyatı ve sinemasından konuşabilirim. Eskiden sıkıcı ve akademik yazılar yazardım. Artık sistemi eleştirip, şiir yazabiliyorum. Endüstriyel futbol ile amatör mücadeleyi kıyaslayabilirim. Amerikan porno endüstrisi üzerine tez yazabilecek durumdayım. Hiç cinsel tecrübesi olmamış birisi olarak. Anlayacağınız oynatmama az kaldı doktorum nerde!
Geçen bunca yıl bana kendim olabilmeyi öğretti. Dilinin kemiği olmadan, açık sözlü olarak toplum içinde kabul görebilmeyi, ben çabalamasam da insanların beni ben olduğum için sevebildiği bir ortam yaratmayı öğrendim. Burada Bukowski ile araya girmek istiyorum: "Hep kalıplara uymayı reddettim. Geldiğim nokta şu: Diğerlerinden daha mutsuz, bir o kadar umutsuz ama kafam hepsinden güzel."
İşe başladığım günden beri 3 kez meslek değiştirdim. Farklı insanlar tanıdım. Ben hep aynıydım, değişen mesleğimdi. Hiçbirinde aradığım mutluluğu bulamadım. Hee mutlu olamayacağımı bilmiyor muydum? Tabi ki biliyordum. Kazandığım para kadar hayatımı yaşıyorum. Ne zaman borçlandım ve bu borçlar ne zaman bitecek hiçbir fikrim yok. Çok çalışırsanız çalışma arkadaşlarınız tarafından dedikodunuz yapılır. Çünkü sürüden ayrılan koyunsunuzdur. Yalaka olabilirsiniz, hızlı yükselmek isteyen kariyer manyağı da. Bunun yanında yöneticileriniz bunca çabanıza rağmen sizi hala yeterli görmeyip, biraz daha çaba sarf etmenizi telkin eder. İşte o gün kariyer dediğimiz şeyin kocaman bir saçmalık olduğunu öğreniriz. Gözleri kapalı havucu ısırmaya çalışan bir eşeğiz hepsi bu. Kendinizi, hayallerinizi anlatmanız en büyük zaafınızdır. Anlam veremediğiniz ego savaşları arasında kalıp, bolca strese maruz kalırsınız. Birileri sizin o küçük ve sade yaşantınıza mutlaka burnunu sokar. Lanet olasıca şeylerin hepsi olmasa da bir çoğunu erken yaşta öğrenmek zorunda kalırsınız.
Çok okuduğunuz, hayata farklı bir gözle bakıp, geniş bir perspektiften anlamaya çalıştığınız için insanlar sizi çok bilmiş olarak yaftalar. Artık farkında olmadan diğerlerinin hayatını beğenmiyorsunuzdur. Onlar cahil siz aklı başında bir insansınızdır. Ve kaçınılmaz son karamsarlık. Her şeyi mutlaka ince eleyip sık dokursunuz. Kendinizi beğenmezsiniz, insanlardan her geçen gün uzaklaşırsınız. Size değer veren insanları görmezden gelip, 20 yıllık arkadaşlıklarınızı tek kalemde silebilirsiniz. Bu yolların hepsinden teker teker geçmek öylesine sinir bozucu ki. Aşık olamamak, birine vakit ayıramamak, sizi seven kişiyi sizin karşılık verememeniz, arkadaşlıklarınıza son vermeniz, yeni insanlar tanıyıp onlara güvenememeniz...
Sonuç olarak bir yaşıma daha girdim a dostlar 19 Mart itibari ile. Her geçen gün daha da yalnızlaşan fakat bunu da fazla dert etmeyen birisiyim maalesef. Gamsız, bencil, çok bilmiş, çok gülen, hayaller kurup kırılmalarını izleyen, aşık olamayıp beni sevenleri de hayattan küstüren, karamsar, kitap kurdu, anarşist ruhlu ama kapitalizmin sadık bir çalışanı, hayırsız evlat, vurdumduymaz abi, lafa gelince mangalda köz bırakmayan ama icraata gelince yerinde yeller esen adamın biri oldum çıktım. Gördünüz mü bakın 27 oldum.
O meşhur yaş olan 27'ye geldiğime göre bu yıl zor bir süreç beni bekliyor sanırım. Muhtemelen 27 yaş krizine gireceğim. Yol ayrımları beni bekliyor. Sürekli bir yerlere yetişmek zorunda olacağım. Türlü türlü sınavlara girip yeni meslek hedefleri koyabilirim. Çevremdeki herkes bir bir evlenip çoluk çocuğa karıştığı için muhtemel bir kıskançlık krizi beni bekliyor olabilir. Tabakhaneye bok yetiştiriyoruz ya geç kaldık ulan evlenip baba olmak için. İnsanlara tahammül sınırım gittikçe azalır. 30'uma üç basamak kaldı oh shit. Gelecek kaygım tavan yaparken, yalnız kaldığım her an geçmişe özlem duyarım. Tüm bu olanlardan sonra eğer ölmez de hayatta kalırsam. Ne zamandır dilim de tüy bitiyordu söylene söylene bu yıl içerisinde borcum biterse çekerim manifesti sikerim kapitalisti der basarım istifayı. Bekle beni 27 ben geliyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder