10 Mart 2017 Cuma

Lekesiz Aklın Sonsuz Işığı

    Bu yazıyı yazmak için Cuma'yı bekledim. Bilmiyorum kaçıncı kez izliyorum ama Eternal Sunshine of Spotless Mind benim hayat hikayem diye düşünüyorum. Filmin adı İngiliz Şair Alexander Pope'un bir dizesinden gelmektedir. İzleyenler bilir. Film o meşhur sahne ile başlar. Hani hepimizin sabahları yorganı fırlatıp atarak yataktan çıktığı ve sevmediği işinden kaçmak için bir bahane aradığı günün sabahıdır. İşe gitmek için tren beklerken ansızın şartel atar ve herhangi bir trene atlayarak kafa nereye siz oraya gidersiniz. 

      İçinden çıkamadığınız bir yalnızlık vardır tıpkı benim kendi dört duvarıma hapsolduğum gibi. Göz kontağı kurmaktan kaçınıyorsunuz. Çünkü bir gülümseme ile başlıyor her şey ve kalbinize söz geçiremiyorsunuz. Size ilgi gösteren kadınlara aşık alıyorsunuz. İlişkiler başladığı anda bitmeye başlıyor. İşte o zaman omuzlarınızda taşıyamayacağınız bir yük varmış gibi hissediyorsunuz. Onu sevmek, onu gülümsetmek, onu mutlu etmek, ona eşlik etmek, ona zaman ayırmak, ona katlanmak kimi zaman. Ve tüm bunları yaparken kendin gibi davranmak... Konuşacak bir şey yoksa susabilmek onun yanında ne kadar değerlidir değil mi? 

     Clementine (Kate Winslet) ne diyordu bir sahnede: "Birçok erkek onları bütünlediğimi ya da onlara yaşadıklarını hissettirdiğimi düşünürler. Ama ben huzur arayan, kafası karışık bir kızım. Kendi dertlerini bana yükleme."

       Kim istemez mutlu olmayı, ama mutsuzluğa da var mısın? Çok demode oldu sanırım. Tek başına mutsuzken neden bir başkası ile de mutsuz olur ki insan. Ben bunu geç fark ettim. Düşüncelerimi anlatan kelimeler her geçen gün anlamını yitirmeye başlamış. Altını çizdiğim kelimelerin gerçek olmasını bekliyorum. Kitaplardaki sadakati, açık sözlülüğü, hayalperestliği, cesareti, mutluluğu arıyorum her yerde. Yolunda gitmeyen bir şeyler var hayatta, buna rağmen umudu sol cebimizden de eksik etmiyoruz. Şairlere sığınıyoruz gecenin karanlığında. Bir dize bir mum oluyor yüreğimize. Bilmem anlatabiliyor muyum kendimi? 

        İnsanlarla içimden geldiği gibi konuşuyorum, karşılık beklemeden. Mevki makamı değil, kendimi yüceltmeye çalışıyorum. İyi bir dost, iyi bir evlat, iyi bir eş nasıl olunur bilmiyorum. Hamurum da ne varsa yoğuruyorum, biraz mantık, biraz sevgi, kahkaha olmaz ise olmaz mutlaka. Gerisi bu adamı pişirecek hamarat ellere kalmış. Cahit Sıtkı Tarancı'dan yola çıkarak bir Memleket İstiyorum sokaklarında yalnız adamları tutup kollarından, sevdiklerine kavuştursunlar. 

      Filmden yola çıktık şairlere bağladık hikayeyi. Varsa vaktiniz koyun sıcacık çayınızı, arkanıza yaslanıp izleyin bu güzelim filmi. O da kesmezse Cemal Süreya'nın Sevda Sözleri'nden birkaç şiir de iyi gider. Biraz karamsarlık iyidir. İnsanın dimağında acı bir tat kalmalı ki, ansızın gelen güzelliklerin zevkini tadalım...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...