5 Ocak 2017 Perşembe

Ben bir Garip Murat...

         Olmak istediğim adamı yazıyorum hep; ama bir türlü yazdığım adam olamıyorum. Her gece hayalini kurduğum şeyleri yarınlara erteliyorum.  Aklımdan geçenleri söyleyecek kadar cesaretim var, yapacak kadar yüreğim yok. Sevmediğim işi sevdiğim insanlarla yapmak zorundayım. Sevdiğim kızlar var bir de. Ya onlar beni sevmedi ya da ben onları mutlu edemedim.

          İstanbul'un hava durumu gibiyim. Yağmurlu gösterirken güneş açıyorum, gönlüm açık iken birden sağanak gibi yağıyorum insanların üzerine. Hayallerimi anlatıyorum, fikirlerimi, karamsar düşüncelerimi... Olduğu gibi yaşamak varken, olması gerekeni anlatıyorum sürekli. Kimi kime şikayet ettiğimin farkında değilim. Sahi ediyorum da değişen bir şey oluyor mu ki? 

            Bir sabah isimsiz bir mektup bırakıp, uzaklaşabildiğim kadar uzaklaşmak istiyorum. Kimseye veda etmeden. Hasta olmak için yataklara düşmeye gerek yok. Eşeğin aklına karpuz kabuğu düştü bir kere. Makine gibi çalışmaktan, para kazanıp ihtiyacım olmayan şeyleri almaktan sıkıldım. Bitmeyen borcun ödeme planı aklımda. Ota boka para harcarken iyi de. dişimizden tırnağımızdan arttırıp aldığımız kitap birilerinin gözüne batıyor. Ne diyor Bukowski "Sen ne kadar iyi olursan ol, yaptığın ilk hatada en kötü sensin."   Bu zamana kadar ne başardın ki, sahi onca kitabı okudun da ne oldu? Mum dibine ışık vermez misali. 

            Hayatı ve insanları sorguladığım için karamsar ve mutsuz bir çocuk gibi algılanıyorum. Velev ki öyleyim. Mutlu olmak kadar mutsuzlukta hakkımız değil mi? Rakının tadı boğazında buruk bir tad bıraksa da içmeye devam etmiyor muyuz? Hayat öyle değil mi a kaynatasızlar. Bir ruhumuz olduğunu unutmuşuz. Dünya malı, para, kariyer tatmin etmiyorsa var başka bir beklentimiz. Bir şeyler eksik ulan. Misal çocukluğunuzun arkadaşlıkları yok diye üzülüyorsunuz. Köyünüzü, yeşili, doğayı, çimlere uzanıp bulutları seyretmeyi özlüyorsunuz. Üç kuruş da kazansanız, çuvalla da götürseniz kafa rahatlığı istiyorsunuz. 

               Hoşlandığınız kıza dokunamayacak, gözlerinin içine bakıp iki satır romantizm yapamayacak kadar kesmişsiniz umudu kendinizden. Oysa türkü tadında yaşayacak kadar repartuarınız da geniş. Mutluluğun canı cehenneme mutsuzluğu da yaşayabileceğin insan duruyor karşında. Sen hala işinden, gücünden, insanlardan şikayet ediyorsun. Yok anasını sayın okurlar, eğitim bu çocuğun cehaletini aldı ama eşeklik baki... Anca oturup şiir yazsın ki yazdıkları da bir boka benzese bari, iki üç kelimenin altını çizsin. Hayaller kursun ama tek başına. Çünkü başkasıyla mutlu olamayacak kadar korkak. 

                 Cemal Süreya ile bitiriyorum ulan bu yazıyı da; 
Ve aşk;
Bir saç teli kadar inceydi,
Üstünde yürüyebilmek için.
Cambaz olmak değil, yürekli olmak gerekiyordu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...