15 Ocak 2017 Pazar

Medeni Sahtekârlar...

        Bilmiyorum şu yaşadığım ruh halini sizlerde yaşıyor musunuz? Mutlu olmak için her şeye sahibiz. Sevgisini belli etmeyen bir baba; otoriter, dediğim dedik, ağzınızdan çıkanlara önce kızan sonradan hak veren, ne eksik ne fazla biz babamızdan ne gördüysek oğlumuza da o kadarını gösterdik diyebilecek kadar da açık sözlü. Eleştirme lüksünüz yok. Çünkü baba her zaman haklıdır. 

        Bir de sevgisini gereğinden fazla belli eden anne var. Bizim yapamadıklarımızı evladımız yapsın. En iyi eğitimi alsın, hiç bir şeyden eksik kalmasın. Ama şımarmasın da. Aza kanaat etsin, çoğu için hep çalışsın. Haksızlıklara boyun eğmesin ama büyüklük bende kalsın deyip sesini de yükseltmesin. Hayal tabi ki kursun. Ama ailesinin gerçeklerini de unutmasın. Para kazanılmadan kurduğun hayallerin bir önemi yok sakın unutmayasın. 

            Yattığım yatağın bazasına kadar kitapla doldurdum odamı. Dört duvar şairlerin şiirleri, afişleri ile donatıldı. Her gece yatarken boş beyaz tavana gözlerimden yansıtıyorum hayal dünyamı. Film şeridi gibi geçiyor önümden. Altı çizili binlerce kelime, yazdıklarım, yaşadıklarım, tecrübe ettiklerim hepsini çöpe atın. 26 yaşında düştüğüm boşluğu nasıl anlatsam bilemiyorum. Söylediklerim hatta yazdıklarım şikayet değil haşa... Halimize şükrediyoruz. Fakat aç kalırsın, işsiz kalırsın, sokaklarda kalırsın diyenler. Mutsuz olursam ne yaparım hiç ondan bahsetmediler. 

    Kaç yaşımda borca girdim, kaçıncı taksidini ödüyorum ulan özgürlüğümün. Neden iş arkadaşlarıma günaydın demek işkence gibi geliyor. Sabahleyin küçücük bir aynaya bakıp makyaj yapan kadınlar hangi yüzlerini bizden saklıyorlar. Ne diyor Bukowski; "Nefret ettiğin insanlar iyi geçinme çabasına siz medeniyet diyorsunuz. Ben sahtekarlık diyorum, o yüzden anlaşamıyoruz."

        Birileri yaptığınız işi nasıl güzelleştirebileceğinizi öğretmiyor size. Ama nasıl kötüleyebileceğini çok güzel gösteriyor. Başarılı olmanız için yardımcı olmuyor ama; başarısızlığı size mâl etmeyi çok iyi biliyor. Mantığınızla hareket edin derlerken, duygularınızı görmezden geliyorlar. Ve bu insanların yönettiği dünyanın daha iyi bir yer olacağına inanmamız isteniyor. 26 yaşımda dipsiz bir kuyuya düştüm. Sabrım bittiğinde nefret bataklığına takılıp kalacağım diye korkuyorum. 

       Sahi metroda trenin altına atlayanlar ne hissediyorlardı acaba son anlarda? Omuzlarındaki onlarca yükten kurtulmanın hafifliği var mıydı? Çevresindeki ben demiştim diyen ruhsuz, duygusuz, iki yüzlü insanları artık görmeyecek olmanın verdiği mutluluk? Hayattan beklentim nedir diye soruyorum kendime. Aslında yanlış kişiye soruyorum. Çevremdeki insanların benden beklentisi nedir? Hiçbir insan kendi kendisini mutsuz edemez nasıl olsa... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...