Bundan birkaç yıl önce bir psikologun yanında asistanlık yapan arkadaşımla sohbet ediyorduk. O aralar tükenmişlik sendromu furyası var. Gel seninle ufak bir test yapalım. Sende belirtileri var dedi. Yüzüne karşı bir şey diyemedim ama içimden bir siktir git demedim değil. Tuhaf bir adamım kabul ediyorum. Eğer içimden geliyorsa çok güzel muhabbet ederim. Çünkü pozitif bir enerjim var. Hayatıma anlam katmaya çalışıyorum. Gülüyorum, güldürüyorum. En çok kendimle alay ediyorum. O kadar çok arkadaşım var ki. Gardropta giymeye kıyamadığım kıyafetler gibiler. O yüzden kafam karışıyor hangisine ilgi göstereceğim konusunda. O yüzden önce bayram mesajlarına dönmemeye başladım, sonra kandiller, yolda gördüğümde yolumu değiştirmeye başladım. Yavaş yavaş eksildiler hayatımdan.
Büyümekle çocukluk ettik bir kere yapacak bir şey yok. Büyüdükçe aile denen kavramı da sorguladım. Küçük bir çocukken dedemin bahçesinde koşardık, salıncakta sallanır, çimenlere uzanırdık. Biz farkında değildik ama aileler bizi kıyaslardı. Benim çocuğum daha zeki, benim çocuğum daha efendi, daha çalışkan... İnsanlar neden çocuk yapar? Misal baba açısından düşünelim. Belli bir yaştan sonra istese de kaldıramıyor. O yüzden kendi oğlunun ki ile gerdeğe giriyor. Anneler mi ah onlar kıyamazlar çocuklarına!
Küçücük bir çocuk iken babama bir gün büyük bir futbolcu olacağımı söylerdim. Ufak at da civcivler yesin derdi. Sonra lise de Jack London okumaya başladım. Artık bir kahramanım vardı. Baba dedim ben avukat olacağım. Babam ufak at da civcivler yesin demedi tabi. Büyüdüğüm için şöyle bir imalı baktı. Sonuç belli avukat olamadım. 18 yaşımda edebiyat veya sosyoloji okuyarak para kazanabileceğimi anlatamadığım için; evimden kilometrelerce uzağa gidip ekonomi eğitimi aldım. Evet bugün devletin vergileri bize nasıl geçirdiğini çok iyi biliyorum. Enflasyon, stagflasyon, resesyon, depresyon sorun sorun hiç çekinmeyin. 26 yaşımda kendimce şiirler, makaleler, romanlar yazmaya çalışıyorum. Belki bir gün yazar olabilirim diye. Sütten ağzım yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyorum. Çünkü ben yazar olmak istiyorum dersem. Birileri yine ufak at da civcivler yesin diyecek.
İş çıkışı Levent'ten Zincirlikuyu'ya kadar yürüyorum. Niye mi? Yaptığım işten neden nefret ettiğimi anlatıp rahatlamak için. İhtiyacım olan tek şey sadece yaşadığımı hissetmek. Şiir okumak, şiir yazmak, sahafları gezmek, yeni kitaplar keşfetmek, küçük esnaf lokantalarına gitmek, Üsküdar'da bir bank köşesine oturup hayal kurmak. Mutlu olmak için her şeye sahip olduğumun farkındayım. Peki siz farkında mısınız? Şu an yaptığım işte zengin olamayacağım kesin. Zaten olmak isteyen kim. Fakat akıl sağlığı, mide ağrısı, sinir, stres... Ben işimi seviyorum. Çünkü her sabah kalkıp okuduğum alanla ilgili faydalı bir şeyler yapabiliyorum. Ekonomiye katma değer katıyorum. Zorlu Ailesi daha zengin olsun, daha fazla yatırım yapsın, daha çok insan istihdam edebilsin, insanlar evlerine ekmek götürebilsin diye çalışıyorum. Peki sevmediğim nedir? İnsanlar...
Eve elinde kitaplarla girdiği için annesinden azar işiten bir adamım. İşinde çalışırken küçük hatalar yaptığı için sürekli azar işiten bir adamım. Beni ben olduğum için seven kızlara haksızlık edip, olmadığım adama ilgi duyan sonra da arkasına bakmadan çekip giden kızlara değer verdiğim için sürekli yalnız kalan bir adamım. Karamsar diyorlar. Desinler değişemem :) Siz çocukluk arkadaşınızı kendi ellerinizle mezara koydunuz mu? Peki ya beraber hayaller kurduğunuz dostunuzu, kardeşinizi, kuzeninizi... Üç kuruşluk kariyer için birbirinin sırtına basan insanları düşünüyorum her gün. Bir de delicesine yaşamak isteyip de toprağa verdiklerimizi. Sanırım hayattaki en zor şey; geçeceğimiz köprülerle yakacağımız köprüleri ayırt edemememiz...
Hepimiz acıklı şarkıları seviyoruz. Karamsar hikayeler, kötü sonla biten filmler. Hayatımızın her anında yenilgiyi tadıyoruz. Sürekli şikayetçi olduğumuz bir hayatımız var. Şükürler olsun ki en azından şikayet edebileceğimiz bir hayatımız var. Hepimiz aynı anda iyi insanlar olalım demiyorum. Acı olmayınca tatlı da olmuyor biliyorum. Birileri kalbimizi kıracak ki, onu tamir edecek iyi insanlarla tanışma fırsatımız olsun. Kapı kapıyı açsın. Herkesin yenildiği bir dünya da, kendi yenilgilerimizden zaferler çıkarmayı öğrenelim. Ulan ne bileyim kafam çok karışık. İşimi sevemiyorum, bir kızı sevemiyorum. Halbuki işimi yaptım mı çok iyi yaparım. Sevdim mi de sanırım iyi bir insan olabiliyorum. Sanırım yaşadığım duygu şu; her şeye sahipken hiçbir şeye sahip olamamak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder