22 Kasım 2016 Salı

Olmamasına razıyım. Oluyormuş gibi olmasın yeter...

        Şairlerin şiirler yazdığı, aşıkların yağmurlar altında ıslandığı, Beşiktaş iskelesinde sevgililerin beklendiği, güler yüzlü çocukların anne öpücüğüyle okula uğurlandığı bir günde her sabah aynı günün sabahına uyanmak kadar acı veren bir şey olmasa gerek. 

       Gayrettepe metrosunda her gün aynı kadın küçücük çocuğunu yorgan altında dilendiriyor. Kartına yazdığı AÇIZ yazısına bakarak geçiyoruz önünden. İnsanların yüzüne bakamayacak kadar ümidi kesmiş hayattan. Sadece önüne bakıp, ekmek parasını toplamanın derdinde. Hee bir de banka hesabında bizden çok para olan dilenci hikayeleri var. Eskiden Uğur Dündar'ın haber bültenlerinde çıkardı.  İstanbul Emniyeti ya köklerini kazıdı ya da Dilenciler TV'lerle anlaştı. Artık ekmeğini taştan çıkaranları ifşa etmiyorlar. 

          Sıradan ve vasat bir hayatın ötesine nasıl geçebiliriz diye düşünüyorum sürekli. Başımı yastığa nasıl daha rahat koyabilirim. Banka bakiyesine fazladan 3 sıfır daha atarsam mı? Hayalini kurdum da; ehliyet yok araba kullanamam. Karı-kız desen utangaç geldik utangaç gidiyoruz. İş desen kitap kafe açarım. Oraya eş dost gelir, hesabın yarısını alır çok geçmeden batarız. Peki nedir lan bu şikayetçi hali? Kafka geliyor aklıma sonra; "Dayanılmayacak gibi olan yaşam değilmiş, meğer insanlarmış".  

           Anlaşılamadığımı düşünüyorum bazen. Üslubumu değiştirerek anlatmayı deniyorum. Korkum anlaşılamamaktan değil, anlatmaktan vazgeçmek. Mesela doğduğumuz aileye ve arkadaş çevresine göre iyi bir eğitim aldık. İyi bir işimiz ve gelirimiz de var. Küçücük hayallerimiz, boyumuzdan büyük umutlarımız var. Gülmek o kadar yakışıyor ki; ah keşke dünya malı için kırmasak birbirimizi. Hepimize yetecek olan İstanbul'da hala birileri sokakta yatıyor, çöplerden artıklarla besleniyor. Adil gelir dağılımında bahseden ekonomistler bırakın lan laf salatası yapmayı. Aynı evde, aynı iş yerinde adaleti sağlayamazken memleketten bahsetmek size mi düştü? 

           Bu kadar evin yapıldığı İstanbul'da, ihtiyaç sahipleri hala kirada oturuyor. Gel gör ki o ihtiyaç sahipleri o evlerin yapımında çalışmasa para da kazanamayacak. Küçücük çocuğunu okutmak için özel okullara milyarlar dökenler, fırsat eşitliğinden dem vuruyorlar. Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklar 6 yaşında ingilizce konuşup, yeni dünyaları keşfediyor da, ülkenin doğusundaki kardeşlerinden bir haber. Her zaman kötüler mi kazanır diye düşünüyorum. Çünkü iyilerin kazanmakla işi yok. İyi olmak için kazanma hırsını bir kenara bırakmışlar. Bırakın bir sezonu, üç bölüm sonrası göremeyen diziler yapılıyor her geçen gün. Kuzucuklarını yatağa gönderen Adile teyze yok. Güldürürken düşündüren Kabareciler de kalmadı. Anlayacağınız o güzel insanlar o güzel atlarına binip gitti. Demirin tuncuna insanın piçine kaldık. Çok canım sıkıldığında ,ne yapıyorum ben dediğimde Can Yücel ya da Bukowski okuyorum. Misal bugün Can baba su serpti yüreğime;
          Kendine bak kendine...
          Özüne, sözüne, benliğine
          İlgilenme kimseyle, kim ne yemiş, ne giymiş
          Bundan sana ne. Sen kendini besle
          Bilgiyle, sevgiyle, şefkatle. Ancak o zaman ulaşırsın;
          İnsan olmanın erdemine...

        Ve en çok da kafama takılan şey nedir biliyor musunuz? Bunca kalabalığın içinde kendimi yapayalnız hissetmek. Acaba çevremde benimle aynı hisleri yaşayan var mıdır? Bu kadar gülerken, bu kadar pozitif  yaşarken; karamsar düşünebilen. Her mutlu anını bir acaba sorusu ile bitiren var mıdır? Nasıl katlanıyorsunuz sizi sevmeyen, size değer vermeyen insanlara. Sizi inciten insanlara söyleyecek bir çift lafınız yok mu? Soğukta üşüyen çocuğun yüreğini ısıtacak kadar mı insanlıktan çıktık. Peki ya sevdiğimiz kadınlara ne demeli? Ne kadar mutlu etmeye çalıştıysak o kadar yalnız bıraktılar bizi.Müşfik Kenter ile bitirelim o zaman bu uzun yazıyı da; "Üşüdüğümüzde camı kapatmak kadar kolay olsaydı keşke, sevilmediğimizi anladığımızda o kişiye yüreğimizi kapatmak".

           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları!

Çocukluğumdan beri her zaman yaşadığım bir duygu vardır. Bunaldığımda kaçıp saklanabileceğim bir yer bulmak ve orada yalnızlığın verdiği ses...