31 Ağustos 2013 Cumartesi

Büyük Hayaller, Küçük İnsanlar...

         Her sabah kalktığınızda hayatın ne kadar boktan olduğunu düşünüp, yatmadan önce aslında o kadar da kötü değilmiş heee diyenlerden misiniz? Her gece yatarken hayal kurarak başımı yastığa koyuyorum. Bazen o gün içerisinde yaşadığım güzel anıları tekrar canlandırıyorum zihnimde bazen de keşke olsa dediğim şeyleri...Hep pozitif düşünüyorum yani hikayenin sonu her zaman mutlu son ile bitiyor. Güzel bir eş, birkaç çocuk, bahçeli bir ev, bol kahkaha ve yüzünde kocaman gülümsemesi olan ben.

          Belki kendi avutuyorum böyle yaparak ama ne yapalım. Hayat acımasız. Peri masallarındaki o sihirli çubuk birilerinin hayatına dokunup bal kabağını atlı arabaya çevirirken. Bizim gibiler de kaybolan tek çift ayakkabının peşinden koşup huzur ve refah dilenir. Ergenlikte yaşadığımız bir bunalım vardı ya hani. Aynaya her baktığımızda küfrettiğimiz, yüzümüzdeki sivilcelerden dolayı güzel kızların bizden hep uzak durduğu ve bebek suratlı arkadaşlarımızın elini bırakmadığı dönemler. Tam o dönemlerden kurtulduk derken üniversiteyi bitirip hayata atıldığımız dönemde daha büyük bir sorun ile karşı karşıyayız. Kendimizi odamıza atarak veya insanlardan kaçarak atlatılacak bir dönem değil.

          Saçları kırlaşmış insanlar sizden bir şeyler bekliyor. Sevgilim dediğiniz insan uzun soluklu planlar yapmak istiyor. Kardeşiniz gözlerinizin içine anlamlı bir şekilde bakıyor. Kendi kendime soruyorum herkes benden bir şeyler isterken acaba ben kendim için ne istiyorum. Hangi işi yapmalıyım, nasıl bir kızla beraber olmalıyım, hayatı akışına mı bırakmalıyım ? Çok şeyden feragat ettim bugüne kadar. Yüzüme gülümseyen kızlardan kaçmak zorunda kaldım, kimi zaman cebimde param olmadı arkadaşlarıma türlü yalanlar söyleyip kandırdım onları. Bu zaman zarfı içinde bir şeyler değişmedi. Sayısal loto bize çıkmadı, Mısır'daki amcamdan miras kalmadı, Trabzon'da dağın tepesindeki arazimizin üstünden yol geçmedi ki değerlensin.

          Bahane çok aslında şu güzelim hayatı berbat etmek için. Külkedisi masallarındaki gibi kızlar birer birer evleniyor, birileri doğuştan şanslı olduğu için belki de mutluluğa ve refaha hazırdan konuyor. Adalet bu dünyanın neresinde demek geliyor içimden? Sonra yağmurlu ve soğuk bir İstanbul akşamında ıslanmamak için ellerim cebimde kaldırım kenarında koşarken  sırılsıklam olmuş, ayaklarında terlik, üstünde incecik bir t-shirt ile kağıt mendil satan kız geliyor aklıma. Satmak zorunda olduğu için elindeki kağıt mendiller ile kendisini kurulayamayan o küçücük kızın hali...Evet haline şükret, aza kanaat et ve daha fazlası için çalış. Unutma ki yalnızca gözyaşlarıyla yıkananlar kazandım diyebilir!

  

30 Ağustos 2013 Cuma

İSTİKRAR MI YOKSA İNTİHAR MI?

           Birkaç haftadır blogumdan uzak kaldım. Malum bu aralar Maliye Bakanlığı vergi müfettiş yardımcılığı alımı yapıyor bende şansımı deneyeyim dedim. Hayırlısı bakalım. Neyse bu birkaç haftada yazacak baya bir şey biriktirdim.

            Gezi Parkı eyleminden sonra Türk ekonomisinde spekülasyonlar artmaya başladı. Özellikle borsadaki ani düşüş ve kurdaki yukarı doğru hareketlenme hükümet tarafından bu olaya bağlandı. Güçlü bir Türkiye'nin önüne kesme girişimleriydi bunlar. Evet bu konu hakkında oturup etraflıca düşündüğümüzde gerek siyasi gerekse ekonomik açıdan güçlü bir Türkiye Ortadoğu'da ileri dönük olarak tehlike yaratabilir. Hali hazırda Libya, Mısır, Irak ve Suriye'deki karışıklıklar devam ederken ve İran'ın batı dünyasına olan mesafeli tavrını göz önüne koyarsak Türkiye Ortadoğu'da liderlik koltuğuna oturabilecek önemli bir aday. Peki ülke olarak biz buna hazır mıyız? Ekonomimiz gerçekten iyi bir durumda mı yoksa bir kesimin dile getirdiği gibi aslında 11 yıldır bize pembe bir tablo mu sunuluyor.

             Siyasi istikrarın yakalandığı ülkelerde her ekonomide olduğu gibi küçük çaplı dalgalanmalar olabiliyor. Buna örnek verecek olursak dış ticarette verilen bir açık (ithalatın ihracattan fazla olması) ve artan tüketim eğilimi dövüz kurlarında bir artışa sebep olabiliyor. Genelde döviz kurları artarken altın fiyatlarında bir düşüş yaşanır. Çünkü Merkez Bankası artan döviz kurunu indirmek için faiz silahını kullandığında yatırımcıların bir kısmı faizlerden faydalanmayı bir kısmı da dövizin daha da artacağını düşünüp dövize saldırmayı tercih eder. Bugün ise ülkemizde biraz farklı bir durum yaşanıyor.

            Döviz kurları tarihi seviyeleri zorlarken, altın fiyatları da artıyor. Borsa İstanbul'da keskin düşüşler oluyor. Son açıklanan rakamlarla cari açık rakamları da pek iç açıcı değil. İhracatta bir tıkanıklık yaşanıyor. Bunların üstüne siyasi tansiyon artmış durumda. Son on yılda ekonomik performansı en olumlu etkileyen faktör siyasi ortamın istikrarlı ve tansiyonun düşük tutulması idi. Ama artık ekonomi yüksek ateşi kaldıramayacak duruma geldi.

             İstikrarlı ekonomiler istikrarsızlık tohumları taşır. Peki neden ? İstikrar dönemi boyunca geleceğe olan güven artıp insanlar daha riskli yatırımlar yapmaya başlar. Kısaca kesitleri sunayım ondan sonra bir düşünün. İstikrar ortamı aşırı güvene neden oldu. Özel sektör borçlarını aşırı derecede arttırmış bir durumda. Ülkedeki rakamsal büyümede en büyük paya sahip olan sektör hizmet sektörü, bu sektörde de öncü bankacılık sektörüdür. Bankalar bu kadar borçlanırken kar etmek adına piyasaya bir hayli de borç veriyor. Yani kendisi borçlanırken hanehalkını da bu borca ortak ediyor. Piyasada dolaşımı artan para tüketimi arttırıyor . Özellikle lüks ve konut tüketim ile varlık fiyatlarını bir hayli arttırmış durumda.

             ABD'de 2008 yılında patlak veren mortgage krizinde evlerin değerinin sürekli artacağını düşünen bankalar kredi vermeye devam etti. Ödeyemeyecek duruma gelen tüketicilerin konutlarına el konulup tekrardan satışa sunulmaya başlanması ile konut fiyatları düşmeye başladı ve balon patlamış oldu. Eee önümüzde böyle bir örnek varken biz ne yapıyoruz. Sürekli türeyen gayrimenkul yatırım ortaklıkları aracılığı ile konut üretiyoruz. Bunları ihtiyaç sahipleri değil de nasıl olsa fiyatı artar diye düşünenler almaya devam ediyor. Bankalar mortgage kredisi vermeye devam ediyor. Avrupa bölgesinin hala en yüksek faiz veren ülkesi biziz. Aşırı kar elde eden sektörümüz sanayi değil, bankacılık sektörü. İstihdam yaratan sektör kamu sektörü....Evet tuhaf bir senaryo. Tüm bunları bir araya koyunca merak etmeden duramıyor insan. Bu yol istikrara giden yol mu yoksa kendi idam sehpasını tekmeleyen mahkumun yolu mu? Sanırım ilerleyen süreçte hep beraber izleyip göreceğiz. 

10 Ağustos 2013 Cumartesi

DEDEMİN TORUNLARI

          Bir mübarek Ramazan Ayı'nı daha geride bıraktıktan sonra bayrama kavuştuk. Bayramla beraber birbirimize kavuştuk ailecek. Dile kolay 23 yıl aynı evde her bayram bir araya gelip, aynı çatı altında pişen yemeğe aynı sofrada kaşık attık. Çayımıza limon, muhabbetimize neşe kattık. Eski anıları yad ettik, aramızdan ayrılanları rahmet ile andık.

          Yıllar geçtikçe dedemin kıymetini daha iyi anlıyorum. Allah başımızdan eksik etmesin, sadece onun varlığı sayesinde koskoca bir aile bir araya geliyor. Küslükler, dargınlıklar bir kenara atılıyor. Sofralar kuruluyor, geçmişin güzel hatıraları anlatılıyor. Klişeleşmiş laf vardır ya nerede o eski bayramlar...Evet nerede o eski bayramlar. Aklıma geldikçe içim parçalanıyor. Daha yürüyemediğim günlerde dedemin elinden bahçenin en tatlı eriklerini yerdim. Çimenlere ilk kez ayağımı bastığımda iki elimden dedem tutuyordu. Koşmaya başladığımda anneannemin el emeği göz nuru çiçeklerini eziyordum.

            Her bayram oraya giderken bir heyecan ile giderdim. Alabildiğine yeşil bir bahçe, çiçekler, salıncaklar, dedemin enfes börekleri ve bize özel yaptığı süpanglesi...Kardeşim belki ileride benden bu güzel anıları dinlediğinde keşke diyecek. Rahmetli anneanneme doya doya sarılamadığı için, onun elinden tutup fındık ve mısır tarlalarında koşturamadığı için, dedemin sırtında ağaca tırmanamadığı için çok hayıflanacak.

            Özlüyorum o güzelim günleri bir daha geri gelemeyeceği için. Sadece güzel bir anı olarak hatıralarımızda kalacağı için. Bugün anneannemin mezarı başında avuçlarımızı açmış dua ederken düşünmedim değil. Bu geniş ve mutlu aile birer birer eksiliyor aramıza yeni üyeler katılsa bile. Başımızı okşayıp uşaklarım geldi diyen anneannem yok artık, bize mangal yapıp eğlenceli hikayeler anlatan Ertuğrul eniştem de . İlginç bir ruh hali. Bu satırları yazarken gözlerimin yaşarması heralde geri gelmeyecek olan o güzel günlerden olsa gerek...

           Biz bir aileyiz birbirine sarıldıkça büyüyen...

           

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...