Bundan tam bir yıl önce gece yarısını henüz geçmişken geride kalan 27 yılın muhasebesini yapmışım. Ulan kendi adıma ne kadar da doğru tespitler yapmışım. İşim, kariyerim, ailem, hayallerim, üzüntülerim, isyanım... Yerimde mi sayıyorum yoksa her geçen gün üzerine bir tuğla daha mı koyuyorum hayallerimin. Belki de içimde büyüyen yalnızlığa ve öfkeye bir odun daha atıyorum. Evet 28 yaşıma bir gün kala sevdiğim şairlerden hayatıma dokunan dizeleri paylaşacağım dostlarım sizinle. Çokça zaman kendi sözlerimle anlattım kendimi, kimi zaman şiirler karaladım alay ettiniz benimle. Haklı bir isyanın, küçük düşmüş mahkumu oldum kimi zaman da. Ben okuduğum her dizede kendimden bir şeyler buldum. Otobiyografini yaz deseler sanırım böyle olurdu diyebilirim...
Birhan Keskin ile başlıyorum o zaman.
"Şimdi ve burada olmanın kederine karşı çıkmadım.
Dünyada iki kapılı bir han gibi durmanın,
Buraya böyle gelmiş olmanın,
Geçene yol açmanın, ki içinden rüzgar geçirmenin ne büyük güç istediğini anladım.
Durmanın ne büyük sabır...
***
Hiç tanıyamadığım ama üç dilek hakkım olsa onunla karşılıklı oturup sabaha kadar dinlemek isteyeceğim kadın var. Didem Madak her dizesi ile içime işlemiştir ya. Ne zaman yüreğim sıkışsa, ne zaman uzaklara özlem duysam, çocukluğun en güzel hatıraları aklıma gelse ona sığınırım. Ki derin bir AH! çeker insan onu okuyunca...
"Ve yanılmıyorsam yalnız insanların,
Kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmuş o zaman.
Mesela o zamanlar mutsuz olduğunda insanlar,
Yok olurmuş bazı dakikalar.
Gülümsedim o sıra,
Bazen sevinirim, sevinmek nedense hep yedi yaşında...
Ya siz,
Nasıl bilirdiniz çocukluğunuzu ey cemaat?
Nasıldı öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak?"
***
Hani hepimiz emekçiyiz ya. Benim mücadelemde Ahmet Arif vardır çoğu zaman.
"Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne, tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile, dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile.
Dayan rüsva etme beni..."
***
Sevmeyi unuttuğum zamanlar da Behçet Aysan'ın dizelerini çarpıyorum yüzüme soğuk su niyetine. Ki hâlâ ayılamadım bu yalnızlıktan sormayın neden diye.
"Sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler, Yalan her şey gibi aşklarınız da
Yaşamı ölüm diye anlatıyorlar size, yalanı gerçek diye"
"Ve anladım ki her şey sevmekle başlar insanı
Yaktım gemilerimi..."
***
Bundan 70 sene önce zindanlardan yankılanırken sesi, İstanbul'da elden ele dolaşırken şiirleri Vedat Türkali'nin. Doğacak her emekçinin kalbine ekti dizeleri ile isyan ateşini.
"Haktan bahseden namuslu insanları
Yağmurlu bir Mart akşamı topladılar
Karanlık mahzenlerinde şehrin cellatlara gün doğdu
Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır.
Bir kalem yazın vardır
Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır
Söylenmez lakin;
Mal değil mülk değil istediğimiz
Size namuslu bir dünya bırakmaktır..."
***
Sanırım tam deli yaşlarımıza hitap etmiştir Haydar Ergülen. Bazen annem neden bu kadar isyankarsın, neden bu kadar düşüncelisin diye sorduğunda aklıma bu dizeler geliyor. Sonra kendi kendime söylesem anlamı yok, sussam mazaretim yok diyorum. Ne diyeyim bilemiyorum ki.
"İnsan asıl gençken kederlidir.
Çünkü uzun gelir gelecek
Düşüne düşüne yaşlanır böyle
Acaba ne zaman gelecek, nasıl gelecek, nerede gelecek..."
***
Nasıl başarıyorsunuz her geçen gün kalabalıklaşmayı bilmiyorum ama ben vagonları bir bir kopan trenler gibiyim. Eksiliyorum gün geçtikçe. Yalnızlaşıyorum, kabuğuma çekiliyorum, katılaşıyorum, soğuyorum hayattan. Metin Altıok'un dediği gibidir belki de bir acıya kiracıyım bu hayatta.
"Durmadan avuçlarım terliyor, inildiyor ardımdan girdiğim çıktığım kapılar.
Trenim gecikmeli, yüreğim bungun,
Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar.
Ne zaman bir dosta gitsem evde yoklar..."
***
Yalnızlık ve Ölüm kardeştir her zaman Ahmet Erhan'ın şiirlerinde. Genelde her okuduğumda şöyle bir arkama yaslanıp ölümün soğuk nefesini hissederim ensemde. Genç yaşımda ellerimle toprağa verdiğim sevdiklerim gelir aklıma. Kendi cenazemi düşünürüm kimi zaman. Yalnız geliyorsun dünyaya, peki yalnız mı öleceksin. Seni omuzlarında taşıyan kalabalığa aldanma sakın. Nasıl geldiysen öyle gideceksin.
"Yüreğimi bir kalkan bilip, sokaklara çıktım
Kahvelerde oturdum, çocuklarla konuştum
Sıkıldım, dertlendim, sevgilimle buluştum
Bugün de ölmedim anne.
Bana böylesi garip duygular
Bilmem niye gelir, nereye gider?
Döndüm işte; acı yüreğimden beynime sızar.
Bugün de ölmedim anne..."
***
Kentlerde artan yoksulluk, bitmeyen kavgalar, devleşen öfkeler, yükselen gökdelenler, kalabalıklaşan yalnızlıklar ve her gün elimize dökülen hayal kırıklıkları var. Ve işte o zaman yüreğinde dalga dalga yükselen isyanın sesine kulak verirsin. Adnan Yücel ve Hasan Hüseyin dile gelir. Kulak verin bu sese...
"Saraylar saltanatlar çöker, kan susar bir gün zulüm biter.
Menekşeler de açılır üstümüzde, leylaklar da güler.
Bugünlerden geriye;
Bir yarına gidenler kalır, bir de yarınlar adına direnenler..."
"Öyle bir yerdeyim ki;
Bir yanım çığlık çığlığa,
Öyle bir yerdeyim ki;
Anam gider Allah Allah, kızım düşmüş sokağa.
Dostum dostum, güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu, bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe..."
***
Çok uzattığımın farkındayım ama artık kendimi anlatmak gelmiyor içimden insanlara. Yeniden yeniden kadınları sevip, hayal kurmayı, ümit etmeyi kaldıramıyorum. İş arkadaşlarıma, çevremdeki insanlara, arkadaşlarıma, dost bildiklerime tahammülüm kalmamışken; konuşacak takaatim bile yok iken tek sığınağım yazmak... Kapanışı Şükrü Erbaş ile yapacağım. Yazdığı her dizede kendimden bir parça bulduğum adama şükranlarımı sunuyorum...
"Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine kadar kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan umuttan sevinçten ne anlar?"
"Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu, ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni."