Sabahın ilk ışıkları odanızın camından içeri süzülürken bir çalar saat sesi ile açarsınız gözlerinizi sessiz odanızın bembeyaz tavanına. Bazen nerede olduğunuzun farkına varamazsınız, bazen de görmüş olduğunuz rüyadan uyanmak istemediğinizden içinizde acı bir burukluk olur. Çünkü yataktan kalktığınızda hayatın acı gerçeğini yüzünüze buz gibi bir su gibi çarpmak zorunda kalırsınız.
Hayatın her anından zevk alabilen insanlara gıpta ile bakıyorum. Kurtuluşa ermiş ender insanlardan. Çünkü öyle bir devirde yaşıyoruz ki egomuz sıradan bir insanın bedeni ile süper bir kahraman karakteri arasında sıkışıp kalmış. Bunaldığınız anlarda gömleği sıyırıp içinizden bir süperman çıkmasını bekliyorsunuz ama nafile. Anca gömleğin ütüsü bozulur. İşte tam demek istediğim noktadayım şu an belki de. Kimim ben, ne istiyorum, mutlu olmayı denemek yerine kolaya kaçıp neden karamsar oluyorum. Bir hedef koymak yerine kaçan fırsatların arkasından vah çekmek, biraz kendimi teselli edip sonrasında yoluma devam etmek olmuş hayatım.
Çok katlı plazaların üst katlarında paranın hesabını yapmayan adam mı olmak yoksa her an bu dünyadan göç edecekmiş gibi huzurlu ve sakin yaşayan adam mı olmak! Her gün bu gelgitleri yaşayarak başlayan günün sonu kendimi yatağa atarak son buluyor. Bir bir kopartıyorum takvim yapraklarını, bir gün daha bitti diyerek giriyorum evden içeri. Artık sabahları yüzümü yıkarken aynada kendime bakma gereği bile duymuyorum. Çünkü aynadaki yüze olan inancımı ne zaman kaybettim bilmiyorum. Bazen bir tercihim olsa heralde kolaya kaçıp bu gereksiz hayatıma son verirdim diyorum. Belki bir yerlerde bu hayatı benden daha çok isteyen ve hak eden birileri vardır. Sanki kendimi onların sırasına kaynak yapmış gibi hissediyorum. Ne olduğum yeri benimseyebildim ne de olmayacak hayallerime üzüldüm.
Arada nabzımı yokluyorum gerçekten yaşıyor muyum diye? Neden bu kadar tepkisizim. Sahip olduklarım için deliler gibi koşup, sevinçten taklalar atsam belki yeridir. Veya mutluluğun para ile satın alındığı, bulutların üstünde yaşayanların yanına yaklaşılamadığı bir dünyada yaşadığım için isyan edip haykırmalı, küfretmeliyim. Hiç birini yapmıyorum.
Sanırım vasat bir jokeyin bindiği sıradan bir yarış atıyım. Start verildi ve koşu başladı. Hayatımın ilk 24 yıllık düzlüğü geride kalırken, ne çok gerilerde kaldım ne de süratimle rakiplerimle olan mesafeyi açtım. Bir ümit bekliyoruz belki bir gün birileri üzerimize sürpriz bir kupon yapar da mutluluğu çeyreklik yapıp harcarız...
Hayatın her anından zevk alabilen insanlara gıpta ile bakıyorum. Kurtuluşa ermiş ender insanlardan. Çünkü öyle bir devirde yaşıyoruz ki egomuz sıradan bir insanın bedeni ile süper bir kahraman karakteri arasında sıkışıp kalmış. Bunaldığınız anlarda gömleği sıyırıp içinizden bir süperman çıkmasını bekliyorsunuz ama nafile. Anca gömleğin ütüsü bozulur. İşte tam demek istediğim noktadayım şu an belki de. Kimim ben, ne istiyorum, mutlu olmayı denemek yerine kolaya kaçıp neden karamsar oluyorum. Bir hedef koymak yerine kaçan fırsatların arkasından vah çekmek, biraz kendimi teselli edip sonrasında yoluma devam etmek olmuş hayatım.
Çok katlı plazaların üst katlarında paranın hesabını yapmayan adam mı olmak yoksa her an bu dünyadan göç edecekmiş gibi huzurlu ve sakin yaşayan adam mı olmak! Her gün bu gelgitleri yaşayarak başlayan günün sonu kendimi yatağa atarak son buluyor. Bir bir kopartıyorum takvim yapraklarını, bir gün daha bitti diyerek giriyorum evden içeri. Artık sabahları yüzümü yıkarken aynada kendime bakma gereği bile duymuyorum. Çünkü aynadaki yüze olan inancımı ne zaman kaybettim bilmiyorum. Bazen bir tercihim olsa heralde kolaya kaçıp bu gereksiz hayatıma son verirdim diyorum. Belki bir yerlerde bu hayatı benden daha çok isteyen ve hak eden birileri vardır. Sanki kendimi onların sırasına kaynak yapmış gibi hissediyorum. Ne olduğum yeri benimseyebildim ne de olmayacak hayallerime üzüldüm.
Arada nabzımı yokluyorum gerçekten yaşıyor muyum diye? Neden bu kadar tepkisizim. Sahip olduklarım için deliler gibi koşup, sevinçten taklalar atsam belki yeridir. Veya mutluluğun para ile satın alındığı, bulutların üstünde yaşayanların yanına yaklaşılamadığı bir dünyada yaşadığım için isyan edip haykırmalı, küfretmeliyim. Hiç birini yapmıyorum.
Sanırım vasat bir jokeyin bindiği sıradan bir yarış atıyım. Start verildi ve koşu başladı. Hayatımın ilk 24 yıllık düzlüğü geride kalırken, ne çok gerilerde kaldım ne de süratimle rakiplerimle olan mesafeyi açtım. Bir ümit bekliyoruz belki bir gün birileri üzerimize sürpriz bir kupon yapar da mutluluğu çeyreklik yapıp harcarız...