Bu aralar ciddi ciddi yazdıklarımı kitaplaştırmayı düşünüyorum. Ne dersiniz sayın okuyanlar. Bir Nilgün Bodur, bir Hakan Mengüç ya da Kahraman Tazeoğlu olur muyum? Fuck the system ya da madafaka diyerek günümüzün şaşalı ve parlak yaşantısını eleştirip, o hayatı yaşamaya başladığımda ise ne oldum delisi olsam. Fena mı olur?
İstifa edeceğim güne sayılı günler kaldı desem yalan olur? Yalan olur tabi amına koyim. Bulunduğum yere gelmek için, sahip olduğum deneyimi ve bilgiyi edinmek için ne badireler atlattım. Hardcore mu dersiniz Gangbang mi dersiniz anlatsam roman olur ki; onu yazmanın derdindeyim zaten. İşe başladığım günden beri benim hayallerim var bir gün istifa edip onları gerçekleştireceğim dediğim kim varsa benden önce istifa etti ve gitti. Neyse ki tüm bu olanlardan bir ders alıyorum ve not ediyorum. Çok pis bileğlendim, hepinizin amına koyucam kıvamındayım. İstanbul sen mi büyüksün ben mi büyüğüm muhabbetine girmeme az kaldı.
Bu zamana kadar yaptığım kara mizahı, okuduğum kitapları, espri anlayışımı kullanarak neden bir şeyler yapmadım diye düşünüyorum. Çünkü babam bana oku adam ol, helalinden para kazan dedi. Ben de öyle yaptım. Sonra baktı ki benden bi sikim olmayacak. Bu sefer de; "gir devlete oğlum, devletin malı deniz yemeyen keriz. Bak biz çalmadık da ne oldu" demeye başladı.
Geçen gün evlilik muhabbeti açtım. Ulan Zeytinburnu'nda doğup büyümüş adamız. Az çok her türlü piçliği görmüş geçirmişiz. Kafamız zehir gibi çalışıyor. Ama hep iyiyle kötü, doğru ile yanlış arasındaki ince çizgi üzerinde yürümesini bildik. Çok şükür bunu öğreten büyüklerimiz oldu. Dedim ki yaş 28'e geldi. Ben de bir yuva kurayım, bir düzenim olsun. Hayalini kurduğum evime sahip olayım. Kira olsun ama benim hayalim olsun. Raflarına kitaplar dizdiğim kütüphanem olsun, akşamları iş stresini unutup eşimle, dostumla yürüyebileceğim bir semt olsun, çocukluğumun kalabalık ve mutlu aile tablosunu yeniden çizeyim istedim.
Gel gör ki istemez olaydık. Tepkiler şu yönde:
- Evlenip ne yapacaksın. (Ailem)
- Biz evlendik de ne oldu? (Annem)
- Boş ver oğlum ben senin yaşında olsam ne evleneceğim bak keyfine. (Babam)
- Sen henüz ne istediğini bilmiyorsun. (Annem)
- Evlensin be ne olacak, bu yakında bekar evine çıkar parayı çarçur eder. (Komşum)
- Ooo sabaha kadar gerdek pompa (Arkadaşlarım)
Bir de diğer tarafı var işin. Mesela yıllar önce görücü usulü asla evlenmem deyip, yaş kemale erince büyüklerimizin münasip gördüğü bir kızla evlenelim diyerekten tükürdüğümüzü yalıyoruz. Gerçi benim annem çok soğukkanlı ve böyle şeylerde gözü pek olmadığı için "oğlum sen bulamadıysan biz hiç bulamayız" deyip işin içinden sıyrılmasını biliyor. Tebrik ediyorum malını bu kadar iyi bilen tok satıcı böyle olunur işte...
Bu arada sevgili dostum Mahmut'la yaptığımız kara mizah ve öz eleştiriler sonrası bizi umutsuz vaka, lonely man, müzmin bekar gibi gören arkadaşlarımız da var. Ya da iş hayatından şikayet ettiğim için, sistemi eleştirdiğim için, daha doğrusu gerçekleri görüp bunların üzerine gittiğim için beni isyankar ve her şeyden şikayet eden biri olarak görüp; öğüt vermeye çalışan, acıyan, küçümseyen arkadaşlarım da var. Hadi öyleyim diyelim. Ulan birisi de çıkıp adam akıllı bir yol gösteremedi ki. Yok tinder'dan kız düşür, yok yöneticilerine yalakalık yap yüksel, hükümette adamın olsun Ankara'da memur ol. Kısacası sizin vereceğiniz nasihatin ben ta amına koyim sayın arkadaşlar....
Gerçi hatanın büyük bir kısmı bizde. İlişki nasıl yürütülür bilmiyoruz çünkü. Mesela karşındaki insanı tanımak istiyorsun birazcık esrarengiz ol diyorlar. Açık sözlü ve dürüst olalım diyorsun bu kadar gerçekçi ve karamsar olma diyorlar. Değer verelim, el üstünde tutalım desek fazla ilgiye boğma diyorlar. Temastan kaçınalım her şeyin zamanı var desek acaba başka birisi mi var diyorlar ya da iktidarsız diyorlar. Tam tersini yapsak bu ne acele ayol, ayıp ayıp diyorlar....Şiirler okusak, şairlerden alıntı yapsak bana edebiyat yapma diyorlar. Biz de yapacağınız işi sikeriz deyip kendi yolumuzdan ilerliyoruz. Bu arada ettiğim küfürlere çok fazla takılmayın. Kibar kibar söyleyince anlamıyorsunuz çünkü.
Yani geldiğimiz noktada Bukowski amcamın dediği gibi "Aslında çok küçük şeyler bile kendimi mutlu hissetmeme yetiyordu. Ama bütün mesele, bu küçük şeyleri şu dünyanın içinden bulup çıkarmaktı."