18 Nisan 2020 Cumartesi

Ben Nasıl Büyük Adam Olucam...

Artık eskisi kadar blog da yazı yazmıyorum. Eski heyecanımı kaybettim, bir şeyleri değiştirebileceğime dair olan inancım azaldı. Eskiden kaybedecek bir şeyim yokmuşcasına yazardım, fakat yazarken ya da konuşurken şuna dikkat etmeye özen gösterirdim. Düşünceler ve fikirler zamanla değişebilir, gelişebilir. O yüzden evrensel doğruların olduğu, herkesi kapsayan ahlaki değerlerin olduğu şeyleri konuşmaya çalışıyorum. Yarın hatalarımın ve yanlışlarımın farkına vardığımda insanların yüzüne bakacak yüzüm olsun. 

Bu arada yazdığım blogda 200.000 okunma barajına yaklaşmış. Kendi kendime acaba nereye kadar böyle içime kapanık kalacağım. Profesyonel bir site ya da sosyal medyayı daha aktif kullanarak bir şeyler yapmayı denesem mi? Ne yalan söyleyeyim korkuyorum. Yıllardır tırnaklarımla kazıyarak ufak da olsa bir yer edindim. Kendi çevremdeki insanların bile beni anlayıp, söylediklerimi sindirmesi yıllarımı aldı. 

Engin denizlere açılırsam birileri beni boğmaya çalışacaktır. İşimden olabilirim, trollerin saldırısına uğrayabilirim. Yaratıcı olmak için birşeyler yapmaya çalışırken, kendimi savunmak zorunda kalababilirim. İşin bir de farklı bir tarafı var. Artık kitap yazıyorsanız, bir gazete, dergi vs. bir yerlerde yayınlanmak istiyorsanız kişisel referans ya da tanışıklık isteniyor. Çok tuhaf. Mesela bazı yayınevleri sosyal medyada kaç bin takipçiniz olduğunu soruyor. Tanıştığım bir editöre şunu sormuştum. Artık herkes yazar olduğunu düşünüyor. Size binlerce dosya geliyor. Bunların hepsini okuyup, inceledikten sonra nasıl karar veriyorsuz hangisini yayınlacağınıza? Valla verdiği cevap çok netti. Okumuyorum ki! O kadar dosyayı okuyacak vaktim yok. Zaten mevcut basılmış eserlerin takibini ve düzenlemesini yapmak bile çok vaktimi alıyor. O yüzden sosyal medyada takipçi sayısına, referansına, yayınlanmış ve başarılı olmuş birkaç işine bakıp kitaplarını basıyoruz demişti. Bu konuda maalesef eski kafalıyım. Bir gün mutlaka içimdekiler taşacak ve durduramayacağım yazdıklarımı. Ama etraftaki saçma sapan insanları görünce de dayanamyıp; Hadi Murat şimdi çık sahneye diyorum. 

Neden yapamıyorum peki? Çünkü kendimden taviz vereceğim. Mesela yıllardır beyaz yakalı olarak çalışıyorum. Arkadaşlarım kendi işimizi kuralım diyor. İyi kuralım tamam diyorum. Para kazanma hırsı ve kendini ispatlama güdüsü kasıp kavuruyor bizi. Sıradan bir çalışanken eleştirdiğimiz her şeyi aslında iş kurduğumuzda yapacağımızın farkına varıyorum. Sigortasız çalıştıralım, az maaş verelim, vergiden kaçıralım. Neden? Eee çünkü kendi işimizi kurduk. Ev alalım, araba alalım, yurt dışını gezelim, birikim yapalım. Ama bunları yaparken yanımızda çalışanları basamak olarak kullanalım.

Hee şu da bir gerçek. Tüm bunları yaptıktan sonra çevresindeki insanlara ahlak dersi veren çok insan var. Yaptıkları ile söyledikleri arasında dağlar kadar fark var. Vicdanlarda böyle rahatlatılıyor. Mesela çalıştığımız şirketlerin sahipleri zam yapmayıp ya da çalıştırma koşullarınızı iliştirmiyor. Fakat gidip bağış yaparak hayırsever yönlerinin reklamını yapıyor. Üstelik bunları vergiden de düşürebiliyor. 

Pinhani grubunun bir şarkısı vardı ya. Üniversitede öğrenciyken çok dinlerdim. "Herkes köşesini kapmış, iyi ama ben nasıl büyük adam olucam. İyiler bu savaşı kaybetmiş, peki ben nasıl büyük adam olucam.." Yani kısacası etraftaki tüm bu saçmalıklardan uzaklaşıp inzivaya çekilmek istiyorum. Bunun için de maalesef ekonomik özgürlüğe sahip olmam gerekiyor. Bilgisi olmayan insanların yetkisinin olduğu, çok para kazananların muteber olduğu, evlilik ve aşk hayatının kıçı kırık Türk dizilerindeki zengin erkek-fakir kız edebiyatına dönmesinden sıkılmadık mı? 

Yıllar önce dedemle bahçede yürürken bana ne okuyorsun diye sormuştu? Ben de ekonomi demiştim. Gülmüştü bana. Ekonomi okuyup da ne yapacaksın demişti. Bak burada ihtiyacın olan her şey var. Ev, bahçe, toprak... Tabi dedem böyle vaaz verince ben gülememiştim. Halbuki o gün ne demek istediğini yıllar içinde anladım. Dedem İstanbul çok kalabalıklaşıyor deyip 35 yıl önce İzmit'in bir köyüne yerleşti. Dümdüz bakir toprağa ev yaptı, bahçe yaptı, yüzlerce ağaç dikti. Kendi iç huzurunu buldu. Belki benim kaçmak için henüz vaktim gelmedi. Ama bunun hayali ile yanıp tutuşuyorum. Çünkü ben doğduğumda kulağıma adımı dedem fısıldadı. Ve sanırım içime dedemin özgürlüğü ve asiliği de işledi...

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...