Haftalardır çalkalanan Türkiye'de Merkez Bankası'nın geceleyin vereceği karar bekleniyordu. Kimilerine göre Gezi Parkı ve Yolsuzluk soruşturması ile siyasi istikrar sarsıldı, ekonomideki gidişat kötüleşti ve Merkez Bankası'nın bu kararı almasına ortam hazırlandı. Kimilerine göre ise 2013 yılının başından itibaren Federal Rezerv Bankası'nın para musluğunu kısacağını açıklaması ile zaten döviz kurlarında yukarıya doğru bir hareketlenme başlamıştı. Ben bu iki görüşü de harmanlayanlardanım. En nihayetinde şunu unutmamak gerekir ki yüksek faiz bir sebep değil, sonuçtur.
Türkiye gibi üretimi tüketime bağlı olan ve döviz girdisinin büyük bir kısmını sıcak para, turizm geliri ve hammadde ihracatı ile elde eden bir ülkede tabi ki krize girildiğinden faiz oranlarının artması beklenir. Şimdi burada etik bir görüş savunup faizler arttırılmamalı, sıradan vatandaş faiz yükünün altında ezilir, ekonomik büyüme sekteye uğrar gibi iktidar vari düşünceleri dile getirmeyeceğim. Çünkü bunu diyen iktidar 2008 yılına kadar yüksek faiz-düşük kur politikasını uyguluyordu zaten.
Merkez Bankası'nın dün gece aldığı karar ile faiz oranlarında beklenen artış gerçekleştirildi. Müdahalenin geç yapıldığına inananlardanım. Bu inancım siyasi bir tavırdan ötürü değil. Günümüzde bırakın büyük şirketleri, zengin yatırımcıları sıradan vatandaşlar bile borsayı takip ederek gelecekte olabilecek ekonomik hamleleri takip edebiliyor. Gazetelerde bazı köşe yazılarında bu gibi durumlarda üniversitede ekonomi derslerinde sık duyduğumuz bir kavramı görürüz. Rasyonel hareket eden bireyler şunu yapar diye. Çok merak ediyorum o rasyonel bireyler kimdir diye?
Döviz kuru artıyor ise; 1 dolar almak için artık daha fazla Türk parası vermek gerekiyorsa vatandaşlar ve üreticiler ithalatını azaltacaktır. Diğer yandan Türk malları dolar cinsinden ucuz olacağından ihracatımız artacaktır. Yani rasyonel beklentilere sahip olan Türk Yatırımcılar birden aşka gelip hadi piyasayı mala boğalım diyeceklerdir. Kesinlikle böyle olacaktır eminim. Hal böyle olunca ihracat artıp, ithalat da düşünce cari açığımızda yavaş yavaş kapanacaktır. Keynes veya Minsk mezarından kalksaydı eminim çok gülerdi bu duruma.
İhracatın ithalata bağlı olduğu, petrol olmadan 2 gün bile üretim yapılamayan bir ekonomiyi döviz kurları ve faiz oranlarındaki ince bir çizgi üzerinde idare etmeye çalışıyoruz. Spekülatif bir ataktan söz ediliyor. Böyle bir şeyin olması gayet mümkün. Merkez Bankası faiz arttırımı kararı almadan önce düşük faizle TL borçlanıp dolara dönenler oldu. Son günlerde döviz kurundaki aşırı artışı fırsat bilip, piyasayı iyi okuyan yatırımcılar Merkez Bankası'nın faiz arttımı kararından önce açık pozisyonlarını kapatmak için doları bozdurup tekrardan TL'ye dönerek büyük getiri elde etmiş olabilirler. Merkez Bankası faiz arttırımı kararını şok bir karar ile erkene alsaydı belki bu kişilerin oyunu bozulabilirdi.
Faiz lobisini hep dışarda ararız veya Türkiye'deki zengin iş adamları olduğunu düşünürüz. Öyledirlerdir belki de peki bu dönemde dolara hücum eden sıradan vatandaşlar da olmadı mı.? Belki hainler şu an aramızda bile dolaşıyor olabilir. Döviz almak ile aslında parasını satın aldığımız ülkeye karşılıksız borç verdiğimizi bilsek inanıyorum ki kimse böyle bir harekete tenezzül etmez. Gelirimizi türk parası olarak elde ettiğimiz bir ortamda dolar ile borçlanmak, ev kirasını dolara endekslemek önlem almaktan çok kendimizi idam sehpasına çıkarmak gibi bir şeydir. İşin kötü tarafı idam sehpasına tekmeye atan biz değil, faiz lobisi dediğimiz kişilerin olması. O tekme her an atılabilir.
Faiz arttımı sonrası görünüm nasıl olabilir diye düşünelim biraz da. Henüz yolun başında olan birisi olduğum için kesin yargılarda bulunamayacağım sadece ihtimalleri dile getirebilirim. Merkez Bankası'nın kararları kısa vadeli faizlerde etkili olur, böylece dövizin ateşi dindirilebilir. Fakat burada nasıl bir spekülatif hareketle karşı karşıyayız bilmiyoruz. Belki bu faiz arttımına rağmen hem yerli hem yabancı yatırımcılar döviz almaya devam edecek. Çünkü öyle bir dönemden geçiyor ki Türkiye; cari açığın milli gelire oranının %7,5 olduğu, siyasi istikrarsızlığın arttığı, hukuka olan güvenin azaldığı ve FED'in aldığı kararlardan sonra ülkeye gelen sıcak paradaki azalmayı göz önüne alırsak ekonominin iyileşmesi epey bir sancılı olabilir.
İktidarın tavrına da biraz değinmek istiyorum. Artık piyasalar tamamen küreselleştiği için bu tarz dalgalanmaları sık sık yaşıyor ülkeler. Bizim gibi ülkeler bu durumlara çare bulmak yerine her defasında yeni bahane üretiyor. İktidar, Gezi Parkı eylemleri ve Yolsuzluk soruşturmasını öne sürerek bu durumdan mağduriyet yaratmayı bile başardı diyebiliriz.
Sonuç olarak kısa bir özet geçmek istiyorum. FED'in almış olduğu kararlardan sonra artık; sıcak para faiz nerede yüksek ise oraya gidecektir. Merkez Bankası'nın dolar rezervinin azaldığını da varsayar isek yapılan bu faiz artışının kalıcı olma ihtimali var. Kısa vadede bu krizin üstü örtülür ve yerel seçimler en az hasarla atlatılmaya çalışılır. Uzun vadede ise büyüme sekteye uğrar diye düşünüyorum genel kanı da bu yönde zaten. Merkez Bankası enflasyon hedefini yukarı çekti. Ben zaten ülkedeki enflasyon rakamlarına güvenmiyordum. Böylece faturanın vatandaşa ödetileceği kesinleşmiş oldu. Artan döviz kuru bahane edilerek fiyat artışları başlayacak. Neyse ki yalan rüzgarı gibi ülke gündemimiz var entrikalar ile boğuşuyoruz. O yüzden bunları da unuturuz.
Türkiye gibi üretimi tüketime bağlı olan ve döviz girdisinin büyük bir kısmını sıcak para, turizm geliri ve hammadde ihracatı ile elde eden bir ülkede tabi ki krize girildiğinden faiz oranlarının artması beklenir. Şimdi burada etik bir görüş savunup faizler arttırılmamalı, sıradan vatandaş faiz yükünün altında ezilir, ekonomik büyüme sekteye uğrar gibi iktidar vari düşünceleri dile getirmeyeceğim. Çünkü bunu diyen iktidar 2008 yılına kadar yüksek faiz-düşük kur politikasını uyguluyordu zaten.
Merkez Bankası'nın dün gece aldığı karar ile faiz oranlarında beklenen artış gerçekleştirildi. Müdahalenin geç yapıldığına inananlardanım. Bu inancım siyasi bir tavırdan ötürü değil. Günümüzde bırakın büyük şirketleri, zengin yatırımcıları sıradan vatandaşlar bile borsayı takip ederek gelecekte olabilecek ekonomik hamleleri takip edebiliyor. Gazetelerde bazı köşe yazılarında bu gibi durumlarda üniversitede ekonomi derslerinde sık duyduğumuz bir kavramı görürüz. Rasyonel hareket eden bireyler şunu yapar diye. Çok merak ediyorum o rasyonel bireyler kimdir diye?
Döviz kuru artıyor ise; 1 dolar almak için artık daha fazla Türk parası vermek gerekiyorsa vatandaşlar ve üreticiler ithalatını azaltacaktır. Diğer yandan Türk malları dolar cinsinden ucuz olacağından ihracatımız artacaktır. Yani rasyonel beklentilere sahip olan Türk Yatırımcılar birden aşka gelip hadi piyasayı mala boğalım diyeceklerdir. Kesinlikle böyle olacaktır eminim. Hal böyle olunca ihracat artıp, ithalat da düşünce cari açığımızda yavaş yavaş kapanacaktır. Keynes veya Minsk mezarından kalksaydı eminim çok gülerdi bu duruma.
İhracatın ithalata bağlı olduğu, petrol olmadan 2 gün bile üretim yapılamayan bir ekonomiyi döviz kurları ve faiz oranlarındaki ince bir çizgi üzerinde idare etmeye çalışıyoruz. Spekülatif bir ataktan söz ediliyor. Böyle bir şeyin olması gayet mümkün. Merkez Bankası faiz arttırımı kararı almadan önce düşük faizle TL borçlanıp dolara dönenler oldu. Son günlerde döviz kurundaki aşırı artışı fırsat bilip, piyasayı iyi okuyan yatırımcılar Merkez Bankası'nın faiz arttımı kararından önce açık pozisyonlarını kapatmak için doları bozdurup tekrardan TL'ye dönerek büyük getiri elde etmiş olabilirler. Merkez Bankası faiz arttırımı kararını şok bir karar ile erkene alsaydı belki bu kişilerin oyunu bozulabilirdi.
Faiz lobisini hep dışarda ararız veya Türkiye'deki zengin iş adamları olduğunu düşünürüz. Öyledirlerdir belki de peki bu dönemde dolara hücum eden sıradan vatandaşlar da olmadı mı.? Belki hainler şu an aramızda bile dolaşıyor olabilir. Döviz almak ile aslında parasını satın aldığımız ülkeye karşılıksız borç verdiğimizi bilsek inanıyorum ki kimse böyle bir harekete tenezzül etmez. Gelirimizi türk parası olarak elde ettiğimiz bir ortamda dolar ile borçlanmak, ev kirasını dolara endekslemek önlem almaktan çok kendimizi idam sehpasına çıkarmak gibi bir şeydir. İşin kötü tarafı idam sehpasına tekmeye atan biz değil, faiz lobisi dediğimiz kişilerin olması. O tekme her an atılabilir.
Faiz arttımı sonrası görünüm nasıl olabilir diye düşünelim biraz da. Henüz yolun başında olan birisi olduğum için kesin yargılarda bulunamayacağım sadece ihtimalleri dile getirebilirim. Merkez Bankası'nın kararları kısa vadeli faizlerde etkili olur, böylece dövizin ateşi dindirilebilir. Fakat burada nasıl bir spekülatif hareketle karşı karşıyayız bilmiyoruz. Belki bu faiz arttımına rağmen hem yerli hem yabancı yatırımcılar döviz almaya devam edecek. Çünkü öyle bir dönemden geçiyor ki Türkiye; cari açığın milli gelire oranının %7,5 olduğu, siyasi istikrarsızlığın arttığı, hukuka olan güvenin azaldığı ve FED'in aldığı kararlardan sonra ülkeye gelen sıcak paradaki azalmayı göz önüne alırsak ekonominin iyileşmesi epey bir sancılı olabilir.
İktidarın tavrına da biraz değinmek istiyorum. Artık piyasalar tamamen küreselleştiği için bu tarz dalgalanmaları sık sık yaşıyor ülkeler. Bizim gibi ülkeler bu durumlara çare bulmak yerine her defasında yeni bahane üretiyor. İktidar, Gezi Parkı eylemleri ve Yolsuzluk soruşturmasını öne sürerek bu durumdan mağduriyet yaratmayı bile başardı diyebiliriz.
Sonuç olarak kısa bir özet geçmek istiyorum. FED'in almış olduğu kararlardan sonra artık; sıcak para faiz nerede yüksek ise oraya gidecektir. Merkez Bankası'nın dolar rezervinin azaldığını da varsayar isek yapılan bu faiz artışının kalıcı olma ihtimali var. Kısa vadede bu krizin üstü örtülür ve yerel seçimler en az hasarla atlatılmaya çalışılır. Uzun vadede ise büyüme sekteye uğrar diye düşünüyorum genel kanı da bu yönde zaten. Merkez Bankası enflasyon hedefini yukarı çekti. Ben zaten ülkedeki enflasyon rakamlarına güvenmiyordum. Böylece faturanın vatandaşa ödetileceği kesinleşmiş oldu. Artan döviz kuru bahane edilerek fiyat artışları başlayacak. Neyse ki yalan rüzgarı gibi ülke gündemimiz var entrikalar ile boğuşuyoruz. O yüzden bunları da unuturuz.