Üniversiteye girdiğim günden beri ekonomi ve siyaset üzerine elimden geldiğince çok okudum ve düşündüm. Hâlâ daha okumaya ve araştırmaya devam ediyorum. Blog üzerinden yüzlerce yazı yazdım. 6 yıllık iş deneyimimin sonucunda geldiğim noktada içime rahatlatan şey ise çoğu konuda savunduğum ve ifade ettiğim şeylerin doğru çıkması. Fakat haklı olmam ya da doğru düşüncelere sahip olmam benim yaklaşan ekonomik krizden etkilenmeyeceğim anlamına gelmiyor.
Oy verdiğim günden beri hep aynı partiye oy verdim. İnsanlar nasıl doğduklarında annelerinin babalarının dinini kabul eder. Ben de yetiştiğim ve okuyup araştırma imkanı bulduğum çevrenin siyasi ideolojisini kabullendim. İcraatlerinden memnun muyum? Tabi ki değilim. İktidara gelirse mutlu veya tatmin olacak mıyım? Sanırım hayır. Peki bir seçmen olarak benim beklentim nedir? Mesela siyasi referanslarla, tanıdığım insanların ön ayak olması ile bir iş beklentim yok. Babamdan harçlık isteyemeyen ben, gidip de insanlardan iş veya para mı isteyeceğim.
Kendimi bilinçli ve duyarlı bir seçmen olarak görüyorum. Ülkeyi hangi siyasi ideoloji yönetirse yönetsin diğer görüşlere saygılı olmasını istiyorum. Toplumun refahını sözlerle değil, icraatleri ile savunmasını istiyorum. İktidarların günü kurtarmak için; bugünkü neslin geleceğini borçlanarak ya da yanlış kararlar alarak ipotek etmesini istemiyorum. Yaşanabilir bir çevre, geleceğe umutla bakabileceğim bir aile ve iş ortamı istiyorum. Geceleri bizi mahvetmek isteyen düşmanlar da acaba uyuyor mu diye düşünmektense ; sabahleyin kalktığımda ülkenin geleceğine umutla bakabileceğim hayaller kurmak istiyorum. Kazandığım paranın 10 katını kazanacak kabiliyete sahip değilim ya da öyle bir isteğim yok. Fakat cebimdeki paranın değerinin korunmasını istiyorum. İnsanların bugün kahraman ilan edilip, yarın vatan haini olarak yargılandığı bir ortam değil, suçsuzluğunu da haklılığını da adil bir şekilde anlatabileceği bir ortam istiyorum. İnsanların söylediklerinin doğru veya yanlış olmadığını sorgulayabileceğimiz bir bilgi ortamı istiyorum. Aslında kendim için değil toplum için bir şeyler istiyorum. Çünkü bu toplumda tek başımıza değil hep birlikte yaşıyoruz.
Üniversitede bitirme tezimi 1994 ve 2001 yıllarında Türkiye'de yaşanan ekonomik kriz üzerine yazmıştım. Yüksek lisans tezimi ise 2008 Küresel Finans Krizi üzerine yazıyorum. Çünkü ekonomik krizler hep ilgimi çekti. Çocukken ne zaman refaha ve mutluluğa kavuşacak olsak patlak veren ekonomik kriz yüzünden babam işsiz kalırdı. Üniversiteye başladığımda yaşananlardan aldığım ders ile ben babam gibi olmayacağım demiştim. Acaba gerçek bir kriz ile ne zaman yüzleşeceğim diye düşünüyordum ki; Evet o gün geldi çattı. Her gün yüzlerce kez aranıyorum, yüzlerce maile cevap vermek zorundayım. Artan döviz kurlarını, durduğu yerde ikiye hatta üçe katlanan borçları görmek zorundayım.
Çalışanlarının SGK primlerini ödeyemeyen, işçilerini işten çıkartmak zorunda kalan küçük esnaf ya da orta ölçekli kobilerin dertlerini dinliyorum. "İnanır mısınız Murat Bey, geçen akşam kızım gelirken beğendiği oyuncağı almamı istedi. Kızımın doğum gününde eve elim boş gittim." Ben bunları dinlemek zorunda mıyım diye düşünüyorum bazen. Ceketimi alıp gönül rahatlığıyla çıkıp gidemiyorum evime. Çünkü bir zamanlar o küçük kızın durumundan ben de geçtim. Yaşadığımız bu ekonomik şartlar çocukları daha küçücükken olgunlaştırıp, isyankar yapıyor. Kendimden biliyorum.
Şimdi burada size ekonomik analiz yapabilirim. Takdir edersiniz ki 8 yıllık akademik eğitim, 6 yıllık iş deneyimi ile ekonomi hakkında az çok söyleyebileceğim bir şeyler var. Fakat sizler için bir anlam ifade eder mi ki? Yıllar boyunca iktidarın yanlış politikalarını eleştirdiğimiz için, daha iyisi neden olmasın dediğimiz için; vatan haini, cahil, kibirli, çok bilmiş diye hakarete uğradık çevremizdeki insanlar tarafından. Cebimize giren para, aldığımız ev ve arabalar bunların hiç birini bugün kazandığımız para ile almadık. Gelecek günlerimizi ve gelirimizi bankalara ipotek ederek aldık. Yani başkalarının parası ile gösteriş yapan budalalardık. Bugün ise ödünç aldığımız paraları misli ile bizden geri istiyorlar. Elbette bugünleri de atlatacağız. Fakat neden yaşananlardan ders alamıyoruz.
Mahallemiz sürekli savaştan kaçanlarla doluyor. Çocukken doğudan gelen kürtler olurdu. Sonra Afganistan savaşından kaçıp gelenler oldu. Doğu Türkistan'daki Çin zulmünden kaçıp gelenlerle yeni bir mahalle kuruldu. Irak Savaşı sonrası gelen pek olamadı çünkü milyonlarca insan daha kaçamadan öldürüldü. Bugün Suriye'deki savaştan kaçanlar gelmeye devam ediyor. Peki bizim gidebileceğimiz bir yer var mı? Hayır. Biz her zaman olduğu gibi kalıp olana bitene burada göğüs gereceğiz. Devlete düzenli olarak vergimizi ödeyeceğiz. 40 yıl namusumuzla çalıştıktan sonra alacağımız üç kuruş emekli ikramiyesiyle eğer kenarda üç beş kuruş da birikimimiz varsa küçük bir ev alıp inzivaya çekileceğiz. 50 yıl önce nasılsak 50 yıl sonra da değişen pek bir şey olmayacak. Fakat biz yükselen binalarla, yenilenen araba modelleri ile, satın aldığımız teknolojik ürünlerle büyüdüğümüzü ve zenginleştiğimizi iddia etmeye devam edeceğiz....