Sonbahar geldi ya insanın içine tatlı bir hüzün doluyor. Ne ağlıyorsun hüzünden, ne gülüyorsun sevincinden. Bakıyorsun sararan yapraklara, aklına geliyor geçip giden o güzelim yıllar. Geçmişi hep özlem ile anıyorsun, geleceğe dair beklentiler çıkmıyor aklından. Cebinden çıkardığın hayal tanelerini atıyorsun cami avlusunda bekleyen umut fakirlerine.
Eminönü'ne giderken görüyorsun ki trende hep kaçak sevdalar. İniyorsun meydanda beklenmedik bir yağmur başlıyor birden. Hayat da böyle değil midir? Tam güneş doğdu derken bastıran yağmur ile sırılsıklamsın. Hazırlıksız yakalanırsın sevdaya, biletin yoktur yolculuğa çıkacak. O yüzden sevdalar kaçak yaşanır İstanbul'da. Gözlerini yatırırsın duraklara, sonra bir şarkı dökülür dilinden. Biz bu sonbaharda buluşacaktık, bahar geldi geçti sen gelmez oldun...
Bilmiyorum nedendir ama alışamadım bu kalabalık şehrin hayat mücadelesine. Bir çalar saat sesi ile açıyorsun gözlerini, sanki aynada baktığın sen, sen değilsin. Taşı toprağı altın dediğin İstanbul'un trafiği boktan, havası kasvetlidir sabahları. İnsanları desen hepten çekilmez. Ama ne yaparsın, ekmek aslanın ağzında, sense bir sirk cambazı. Kolay değildir bu şehrin hengamesinde dimdik ayakta durmak. O kadar çok yaşanmışlık vardır ki bu şehrin her köşesinde, her gün yürümekten aşınmıştır yollarında ömürler, ağaçlarına sevdalar kazınmıştır, anonim olmuştur bu şehirde hikayeler...
Aynı zamanda mistik bir havası vardır İstanbul'un. Minarelerle ile çevrili yeditepeli bu şehirde dualar eksik olmaz dillerden. Yalnız bırakmayız her daim Telli Baba'yı, Oruç Baba'yı. Dedim ya kimileri açar avucunu mutluluk gelsin diye, kimileri açar para gelsin diye. Hep gökte ararız saadeti, halbuki görmez gözlerimiz burnumuzun ucundaki güzelliği. Sırtını verdin mi Üsküdar sahilinde iskeleye doğru, bir rüzgar eser alır götürür seni bilmediğin diyarlara. Koyvermek gelir içinden hayatı. Dert yok, tasa yok. Gam yok keder yok. Varsa yoksa anı yaşamaktır. Ne bir dakika öncesi ne bir dakika sonrası eskisi gibi olacaktır çünkü.
Topraktan geldik toprağa döneceğiz unutmamak gerek. Bazen düşünüyorum da; gelirken ne getirdik ki giderken ne götürelim. Hızlı yaşanan hayatlar, çabuk tüketilen ömürler, bitmek bilmeyen arzular. O yüzden dedem her zaman haklıydı. Dön bak oğlum şu toprağa istediğin her şey burada. Ekmesini bileceksin sadece, biraz da sabredeceksin. Elindekilerle yetin, umut ekmedikçe mutluluk biçemezsin.
Eminönü'ne giderken görüyorsun ki trende hep kaçak sevdalar. İniyorsun meydanda beklenmedik bir yağmur başlıyor birden. Hayat da böyle değil midir? Tam güneş doğdu derken bastıran yağmur ile sırılsıklamsın. Hazırlıksız yakalanırsın sevdaya, biletin yoktur yolculuğa çıkacak. O yüzden sevdalar kaçak yaşanır İstanbul'da. Gözlerini yatırırsın duraklara, sonra bir şarkı dökülür dilinden. Biz bu sonbaharda buluşacaktık, bahar geldi geçti sen gelmez oldun...
Bilmiyorum nedendir ama alışamadım bu kalabalık şehrin hayat mücadelesine. Bir çalar saat sesi ile açıyorsun gözlerini, sanki aynada baktığın sen, sen değilsin. Taşı toprağı altın dediğin İstanbul'un trafiği boktan, havası kasvetlidir sabahları. İnsanları desen hepten çekilmez. Ama ne yaparsın, ekmek aslanın ağzında, sense bir sirk cambazı. Kolay değildir bu şehrin hengamesinde dimdik ayakta durmak. O kadar çok yaşanmışlık vardır ki bu şehrin her köşesinde, her gün yürümekten aşınmıştır yollarında ömürler, ağaçlarına sevdalar kazınmıştır, anonim olmuştur bu şehirde hikayeler...
Aynı zamanda mistik bir havası vardır İstanbul'un. Minarelerle ile çevrili yeditepeli bu şehirde dualar eksik olmaz dillerden. Yalnız bırakmayız her daim Telli Baba'yı, Oruç Baba'yı. Dedim ya kimileri açar avucunu mutluluk gelsin diye, kimileri açar para gelsin diye. Hep gökte ararız saadeti, halbuki görmez gözlerimiz burnumuzun ucundaki güzelliği. Sırtını verdin mi Üsküdar sahilinde iskeleye doğru, bir rüzgar eser alır götürür seni bilmediğin diyarlara. Koyvermek gelir içinden hayatı. Dert yok, tasa yok. Gam yok keder yok. Varsa yoksa anı yaşamaktır. Ne bir dakika öncesi ne bir dakika sonrası eskisi gibi olacaktır çünkü.
Topraktan geldik toprağa döneceğiz unutmamak gerek. Bazen düşünüyorum da; gelirken ne getirdik ki giderken ne götürelim. Hızlı yaşanan hayatlar, çabuk tüketilen ömürler, bitmek bilmeyen arzular. O yüzden dedem her zaman haklıydı. Dön bak oğlum şu toprağa istediğin her şey burada. Ekmesini bileceksin sadece, biraz da sabredeceksin. Elindekilerle yetin, umut ekmedikçe mutluluk biçemezsin.