28 Şubat 2020 Cuma

Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek...

Eskiden okuduklarımla, yazdıklarımla var olmaya çalışırdım. Dünyayı olmasa da ülkemi değiştirebilirim sanırdım. Sonra ne kadar da aptal olduğumu anladım. Neden kendimi değiştirmekle başlamıyorum dedim. 30 yaşıma geldim. Bugün neden bir şeyler yazma isteği duydum peki? Çünkü sabah işe gitmek için uyandığımda boğazına kadar borca batmış, yarın ne olacağı belli olmayan şirketlerde çalışıyoruz. Kardeşlerimizi ve çocuklarımızı ideolojisi bir bok olmayan bir devletin okullarına emanet ediyoruz. Dürüst ve adil bir şekilde ticaret yaparak zar zor geçiniyoruz. Binbir emek ve zorlukla yetiştirilen evlatları ülke topraklarının dışında şehit veriyoruz. 

Geçmişle bugünü kıyaslayarak hiçbir yere varamadığımızı gördük ama görmezden geliyoruz. Çünkü aptala yatmak kolayımıza geliyor. Gerçekle yüzleşmek yerine, unutmak kolayımıza geliyor. Burnumuzun dibinde bombaların patlamasına alıştık, birkaç tane veya birkaç düzine şehit vermeye alıştık, devletin yaptığı yolsuzluğa alıştık, eğitim sisteminin sürekli değişmesine alıştık, tek adam rejimine alıştık, devlet ihalelerinin şeffaf olmayan şekilde dağıtılmasına alıştık, ahbap-çavuş ekonomisine alıştık, akrabaların ya da eş dostun devletin malını har vurup harman savurmasına alıştık. Kısacası memleketin anasını hunharca 18 yıl boyunca alenen ve cebren siktiler. Fakat biz kabahati ülkeyi yönetenlerde değil, orospuluğu millette aradık. 

18 yaşımda cemaatin düşünce yapısını, dinle olan ilişkisini eleştirdiğimde hatta iktidarını eleştirdiğimde tüm ailemi karşıma aldım. Üniversitede bana ilim irfan öğretecek bazı dalkavukları karşıma aldım. Misket oynadığım çocukları karşıma aldım. O gün ne düşünüyorsam bugün de aynı şeyleri düşünüyorum. Ne kandırılacak kadar menfaatçi oldum ne de yarını göremeyecek kadar kör oldum. 

Babam diplomamı gördükten sonra ve KPSS'den yüksek puan aldıktan sonra aptal mısın neden devlet memuru olmuyorsun demişti. O gün anlatamamıştım derdimi. Gerçi anlatsam ya kızar ya da güler geçerdi. Belki bugün bile etrafımda olan tüm saçmalıklara ve haksızlıklara karşı bir şeyler yapmak elimden gelmiyor. Ama sessiz kalmıyorum. Devlet memuru olsaydım bugün ya hapiste olurdum ya da KHK ile ihraç edilenlerden. Bir zamanlar bana cemaati öven sevgili ve değerli büyüklerimin kayığına binseydim bugün ya vatan haini olurdum ya da firari. 

Bunları neden mi yazıyorum. Ömründe toplu taşımaya binmemiş, devlet hastanesinde sıra beklememiş, devletin verdiği üç kuruş kredi borcu ile okumaya çalışmamış, ev geçindirmek zorunda kalmamış ve baba parası ile aydın olduğunu zanneden arkadaşlarım ve varsa akrabalarım için yazıyorum. 

Üniversiteye gidene kadar büyük şehir görmemiş, test kitabı çözmekten başka bir bok yapmamış, kitapların özetini okuyarak yarı cehaletine güvenen, Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden mezun olup şirketlerde yöneticilik yapan dangalaklar için yazıyorum. 

En çok da kendim için yazıyorum. Yeni kurulan Cumhuriyet'in cefakar bir neferi olmak varken, Hasan Ali Yücel'in köy enstitülerinde eğitim almak varken, 68 kuşağının adalet düşkünü ve gerçeklerin peşinden koşan gençlerinden olmak varken, 80 darbesine giden süreçte ve sonrasında askeri cuntaya boyun eğmeyen aydınlarla beraber olmak varken... 1990 yılında dünyaya gelip Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'sinde yalaka, şakşakçı, iki yüzlü, yobaz, cahil, art niyetli, sonradan görme, unutkan, gerçekleri görmezden gelen, kalemi ve şerefi satılık aydınlarla ve insanlarla yaşa... 

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...