Odamın güneş ışıkları ile dolduğu huzurlu bir pazar gününden yazıyorum. Masamın üstünde Wallerstein ve Can Yücel okunmak için beni bekliyor. Sıcacık çayın buharları gözüme geliyor. Ve Cem Karaca arka fondan bana eşlik ediyor. Cuma günleri sistem eleştirisi yaparken, pazar günleri geçen zamanın muhasebesini yapıyorum genelde. O zaman başlayalım.
Ülke ekonomisini insan bedenine benzetirsek şu an yüksek ateş ile hayatını idame ettirmeye çalışan bir ekonomimiz var. Çoğu insan durumun farkında değil. Gayet tabi normal. Çünkü insanlar günü kurtarmanın peşinde. Benzine litre başı yapılan kuruş zammın derdinde. Enflasyon %12'lerde iken memura yapılan %3 zammın peşinde. Özel sektör çalışanları misal ben alamadığımız terfinin, yeni yılda verilecek olan performans zammının peşindeyiz. Kısacası ülkenin yarısı yaşama ve geçim derdinde iken, diğer yarısı alıştığı yüksek hayat standartlarının her geçen gün göz göre göre düşüyor olmasının derdinde.
Tipik Türk politika taktiği. Mutsuz insanlar topluluğunun dikkatini nasıl dağıtabiliriz? Hükümetimiz her zaman ki gibi bu konudaki başarısını göstermekte. Twitter ve ekşi sözlük'te açılan başlıklardan gündemi takip edelim. Survivor yine gündemde. Akşamları zapping yaparken Acun'un kanalında yarışmayı harıl harıl değerlendiren mal değnekleri var. Ne diyordu bir büyüğümüz: "Böyle cehalet anca eğitimle olur."
Afrin operasyonunda 30 gün geride kaldı. 32 vatan evladını şehit verdik güncellenen rakamlarla. Diğer tarafta ise 1600 küsür etkisiz hale getirilen terörist var. Etkisiz hale getirildi ne demekse. Öldü mü sakat mı kaldı ne oldu amına koyim. Durum böyle iken. Siyasetçiler sidik yarıştırmaya devam ediyor. Reis her zaman ki gibi aldatılmaya devam ediyor. Dün söylediklerini bugün kendi ağzı ile yalanlıyor. Gerçi artık yalanlama zahmetinde bile bulunmuyor. Balık hafızalı seçmeni...
Devlet Bahçeli boks eldiveni takıp poz veriyor. Ulan kolundan tutmasalar helaya gidemiyorsun be adam. Yapacağın seçim ittifakına sıçayım. Ülkenin sorunlarını konuşmak yerine Ak partinin yedek lastiği olmuşsun. Hani vizyon hani misyon. Ekonomi için reçeten nedir? Peki adalet sistemine ne demeli? Kalkınma için bir önerin var mı? Gelir dağılımı adaleti ne olacak?
1950'li yıllarda köyden kente göç edenlerin oluşturduğu gecekondu mahallerinden, 2018 yılında özel sektörün her boş arsaya diktiği Rezidans ve siteler ile doldu taştı İstanbul. Evi satan memnun, krediyi veren memnun. Kiracıların sayısında azalma yok.
Gündem bu kadar karışık iken çocuklara tecavüz gündeme geldi. Aile bakanlığından ses seda yok. Ünlüler video çekip internete atıyor. Çocuğuma dokunma! Hedef kitleye ulaştı mı? İktidar partisinin umurunda mı? Evet bir kaç güne yine görmezden gelinecek ta ki bir sonraki tecavüz olayına kadar.
MHK başkanını istifaya davet ediyoruz. Konumuz Türk futbolunun kanayan yarası: Hakem hataları. Beşiktaşlılar zorlu fikstürden şikayetçi. Hakemler tarafından budanıyorlar. Aykut Kocaman maç sonlarında önce hakemleri şikayet ediyor sonra 3 Temmuz sürecine değiniyor. Fenerbahçeliler ayakta uyumaya devam ediyor. Hakem milleti yaptığı hatalar ile kendi bacağına sıkıyor. Federasyon kimi kolluyor ben henüz anlayamadım. Herkes kendi hakkının yendiğini düşünüyor. Şampiyonluklar şaibeli. Tıpkı ülkedeki genel seçimler gibi.
Bir ülke düşünün kaybedenler mağrur, ezilenler haklı; seçimi kazananlar ve ligi şampiyon bitirenler ise şaibeli. Böyle bir ülkede kaybetmeye mahkumuz. Batı Medeniyeti ne uzuyor ne kısalıyor. Refah seviyesi artmasa da azalmıyor. Teknolojik yenilikler hız kesmeden devam ediyor. Yıllar önce kurulan medeniyet her geçen gün modernize ediliyor. Peki biz? Daha herhangi bir düzen kurulamadı. Refahı arttırmak bir yana, bırakın yerinde saymayı geriye gidiyoruz. Teknoloji desen ezelden beri ithal. Diyanet insanoğlunun şehvetine takmış durumda. Birbirimizi kaç yaşından itibaren sikebiliriz onu hesaplamanın peşinde. Yaş sınırı her geçen gün düşüyor. Sanırım önemli olan kişinin rızası...
Ve takvimlerden bir yaprak daha eksilirken gelecek günlere olan umutlarımızı yastık altında saklamaya devam ediyoruz. Geceleri uyurken koynumuza alıyoruz. Aziz Nesin ile bitiriyorum bu yazıyı:
"Bir gün bu memleketin yanağına öpücük,
Baş ucuna da bir not bırakıp gideceğim:
Öyle güzel uyuyordun ki; uyandırmaya kıyamadım..."