Amin Maalouf'un çok güzel bir lafı ile başlamak istiyorum. "Müslüman olarak dünyaya geldiğimiz için ahlaka ihtiyacımız olmadığını düşünüyoruz." Hiç bir zaman siyasi bir ideolojinin taraftarı olmadım. Takım tutar gibi bir siyasi partiyi destekliyorsak eğer, öz eleştiri yapmasını da bileceğiz. Takım kötü gittiğinde futbolcuları ıslıklayıp, yönetim istifa diye bağırabiliyorsak bu ülkede. Sanırım aynı şeyi siyasetçiler için de yapabiliriz.
Turgut Özal ile birlikte uygulanan serbest piyasa ekonomi ile ülkede ne değişti. Diğer gelişmekte olan ekonomiler gibi bizim de milli hasılamız arttı. Fakat biz kendimize özgü bir sistem yaratamadık. Bir Güney Kore, Bir Çin veya Singapur gibi kendimize özgü bir kapitalizm örneği sergileyemedik. Milli Gelir'in artması demek yoksulluğun azalması demek değildir. Amerika'da 46 milyon insan yoksulluk sınırında iken Türkiye'nin 2023 vizyonu bana pek de gerçekçi gelmiyor. Dünyanın en büyük 10. ekonomisi mi olmak yoksa ülke vatandaşlarının yaşam standartlarını mı arttırmak?
Kapitalizm insanların yaşam kalitesini arttırdığını, ekonomik büyüme ve özgürlük getirdiğini savunulabilir. Bugün yoksul dediğimiz insanların evinde plazma TV, akıllı cep telefonları, marka kıyafetler var iken yoksul tanımı yapmak gerçekten zor. Kredi kartı ve tüketici kredileri ile zamanımızı , geleceğimizi ve kazancımızı bankalara ipotek ediyoruz. Ve daha çok tüketerek zenginleştiğimiz zannediyoruz. Winston Churchill der ki; "Kapitalizmin kötü tarafı nimetlerin herkes tarafından eşit paylaşılamamasıdır. Sosyalizmin erdemi ise sefaletin eşit paylaşılmasıdır."
Son 100 yılda birçok insanın refahı artmasına rağmen kapitalizmi eleştirenlerin birçok gerekçesi var:
- Sürüp giden yoksulluğa çözüm önermiyor.
- Gelir dağılımındaki adaletsizliği körüklüyor.,
- Şirketler çalışanlarına geçimlik ücret ödemiyor , sosyal güvenlik harcamalarının büyük kısmı karşılanmıyor.
- Otomasyon artarken yeni istihdam yaratılmıyor.
- Çevre ve doğal kaynaklar tahrip ediliyor.
- İstikrarsızlığa yol açıyor. Belirli dönemlerde ekonomi hızlı büyürken, birden bire tepe taklak oluyor.
- Tüketicilerin borçlanması teşvik edilerek finans odaklı ekonomi sistemi destekleniyor.
- Sadece milli gelirin artışı önemseniyor.
- Kısa vadeli kar planlamasına önem veriliyor.
- Toplumsal değerler ve mutluluk piyasa denklemine eklenmiyor ( Philip Kotler)
Keşke refah ekonomisinin uygulandığı İskandinavya örnek alınsa. Bu ülkelerde şirketler çalışanlarına hak ettikleri geçimlik ücreti ödüyor. Çalışanlarına ve ailelerine ömür boyu sağlıklı yaşam koşulları sunmak için hizmet veriyor. Kadınlara uzun süreli doğum izinleri verilerek anne ile çocuk arasındaki kutsal ilişkiye önem veriyor. İnsana ve doğaya yatırım yaparak sürdürülebilir bir çevre yaratıyor. Zengin ile fakir arasındaki gelir uçurumunu azaltarak. Refahı para ile değil, insana biçilen değer ile ölçüyor. İşin acı tarafı bunların hiçbirinin müslüman ülkelerde gerçekleşmesi imkansız...
Böyle söyledik ya hemen aklımıza komplo teorileri gelecek. Bunun böyle olmasının sebebi Amerika ve Batı. Peki onların arkasında kim var İsrail ve Siyonistler... Peki o zaman birkaç gün önce İsrail bizim dostumuz, biz onlara onlar bize muhtaç diyen bakan ve cumhurbaşkanına ne demeli? Dünya yolsuzluk endeksinde en üst basamaklarda yer alan 55 müslüman ülkesinin durumu ne olacak? Neredeyse 10 asırdır müslüman bir alim çıkaramayan, yetiştirdiğimiz bilim adamlarının da Batılılar tarafından eğitildiğini göz önüne alırsak biz nerede hata yaptık? Sünnilik - Şiilik denkleminde birbirinin katlini meşru kılmaya çalışan Müslüman alimleri neden Allah'ın bize bahşettiği Müslümanlığı daha ileriye götürmeyi düşünmez.
15 yıldır Müslümanım diyenler tarafından yönetilen ülke tarihin en büyük yolsuzluk dosyası ile suçlanırken hukuk bu adamları yargılayamıyorsa bu ayıp kimin ayıbıdır. Yüzlerce polis sürgün edildi. Savcılar davalardan alındı. Gazeteciler yaptıkları haberler yüzünden hapiste. Doktorlar ve bilim adamları sizin yaptığınızda ilim mi denilerek küçük düşürülüyor. Stadlar bomboş, sporcular dopingli. Fuhuş azalmak yerine daha da fazla arttı. 2002 yılında vesikalı hayat kadın sayısı 25 bin iken bugün 125 bin ise, Milli piyango ve sayısal loto yetmeyip yanına iddia gibi bahis oyunları ekleyen bu iktidarsa biz oturup kimi eleştirelim. Televizyonlarda sabah ve öğlenleri izdivaç programları , akşamları moda programları yayınlanırken neden müslümanlar çıkıp da RTÜK'ü göreve çağırmaz.
Çözüm süreci yapılırken etkin pişmanlık yasası ile dağdaki teröristleri şehre indirenler, yetmedi meclise sokanlar, davul ile zurna ile karşılatanlar bugün çıkıp temizlik yapıyoruz diyor. Komşularla sıfır sorun diyen Ahmet Davutoğlu sayesinde komşular ile sıfır ilişki içerisindeyiz. Irak'ta 1,5 milyon insan ölürken , binlerce kadın tecavüze uğrarken biz kapılarımızı onlara açmak yerine İncirlik üssünü Amerikan askerlerine açtık. Yetmedi ülkenin bugünkü cumhurbaşkanı;" Kahraman Amerikan askerinin en az zaiyatla ülkesine dönmesini temenni ederim." dedi. Suriye ile aramız iyi iken Esad kardeşimizdi. Sanki o zaman diktatör değildi. Ermenistan ile ilişkileri düzeltelim derken Bursa'da stada Azerbaycan bayrağı sokturmayıp onları çöpe atarken aslında ne kadar kaypak olduklarını göstermişlerdi. Libya, Mısır, Tunus ve İran ile ilişkilerimiz şu an nasıl bilen varsa bize de söylesin.
Düşünün ki dün ak dediklerine bugün kara; dün kara dediklerine bugün ak diyebiliyorlar. Mesut Yılmaz başbakan iken ihaleye karıştığı ve başkalarına imtiyaz sağladığı için Yüce Divan'da yargılandı. Beraat edemeden Rahşan Affı ile cezası ertelendi. Süleyman Demirel'in yeğeni Murat Demirel Egebank'ı 1 milyar dolar zarara uğrattığı için yargılandı ve 17 yıl hapis cezası aldı. Çıkıp birisi de derin devlet, paralel yapı , hukuk darbe yapıyor demedi. İki askeri darbe, bir muhtıra yiyen, 5 kez iktidardan gidip altı kez gelen Demirel bile bu kadar yüzsüz davranmadı be. Daha ilk foyaları ortaya çıktığından tüm suçu 12 yıl beraber yürüyüp beraber yürüttükleri cemaate yıktılar.
Velhasıl kelam iktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır demişler. 4 halife dönemini bile eleştirebilen insanlar bugün bu iktidara kusur bulup eleştiremiyorlarsa vay onların hallerine. Cemil Meriç'in sözleri ile bitiriyorum ; "Dünyada sağcı ve solcu yoktur. Namuslu ve namussuz insanlar vardır. "