25 Nisan 2015 Cumartesi

Okuyordum ben ya, Hangi ara adam oldum...

       Arada kendi kendime konuştuğum doğrudur , hani rastlarsanız bu çocuk deli falan demeyin , sadece hayal kuruyor. O kadar çok tilki dönüyor ki kafamda. Yıllarca didindiler , borç harç okuttular adam ettiler. Çocukken adam yerine koymayan esnaf, takım elbise kravatı görünce hoşgeldin ne vereyim abime diyor. İşten çıkınca telefonum çalıyor, Dila hanım günlük siparişini veriyor ; çubuk kraker, patlamış mısır , sakız biraz da çikolata. Aynı abisi gibi mutluluk boğazdan geçip mideye oturuyor....

       Apartmandan bir yorgunlukla giriyorum , yerlere faturalar saçılmış. Devlet sağolsun acımamış, trt payı , kayıp kaçak bedeli döşemiş yine faturayı en afillisinden. Helali hoş olsun nasıl olsa bize yol-su-z-luk olarak geri dönecek. Eskiden akşam kurulan sofranın pek de bir kıymeti yoktu benim için. Ama şimdi boğazımdan geçen her lokma ayrı tad veriyor. Çünkü o lokmanın sofraya nasıl geldiğini biliyorum. Babamla ses etmeden haberleri izliyoruz. Kız kardeşim tıpkı bir zamanlar benim yaptığım gibi ağzında lokma varken car car konuşuyor. "Şşşttt sessiz ol haberleri izliyoruz."

     
         Hangi ara 25 yılı geride bıraktık. Okur muyum okumaz mıyım diye düşünürken şimdi evlensem bu ev nasıl geçinir. Kınası var, nişanı var, ev düzmesi var. Hem daha aşık olup evlenecek kızı da bulamadık. Hee bulamazsak teyzemler pusuda bekliyor, görücü usulü açıktan üniversite bitirmiş, hızlandırılmış ev hanımlığı kursu almış bir körpe ile baş göz ederler beni. Ulan durum o kadar vahim işte.

          Geçen elimde kitabım parkta oturmuşum demleniyorum. Hemen yanımda iki teyze gelinlerini çekiştiriyor. " Sütten dilim yandı kız. Ufak oğlanın gözü açılmadan hemen bir kız bulup evlendireceğim. Sen o kadar sene okut, emek ver , adam et sonra eşek oğlu eşekler evlenirken anasının babasının rızasını almasın. İnsan bir sorar değil mi? " Valla hak verdim teyzelere. Kız istemeye gidince ; oğlumuz ne iş yapar, diploması var mı, ne kadar kazanıyor , birikimi var mı, biz kızımızı kiraya vermeyiz diye laflar duyuyoruz. Anasını satayım enflasyon dediğin evin fiyatını arttırır gelinlik kızların değil. Ev zaten alamıyoruz şu koşullarda, bari saadetimizi almasınlar elimizden.

          Her şey bir yana ne olacak halimiz diye düşünüyorum. Düşündükçe saçlarıma aklar düşüyor. Herkes köşesini kapmış iyi ama ben nasıl büyük adam olucam. Ne diyor Marley : "Gerçek şu ki, herkes seni incitecek. Yapman gereken tek şey, acı çekmeye değer birini bulmak "

        

12 Nisan 2015 Pazar

Ah keşke....

        Çıplak ayaklarımın üzerinde toprağa basa basa ilerliyorum. Her ne kadar hatırlamasam da annem hep aklına geldiğinde anlatır. "Küçük bir çocukken ayağını toprağa basmazdın, o kadar korkardın ki..." Uzanıyorum çimenlerin üzerine masmavi gökyüzünde film şeridi gibi akıyor bulutlar. Kaybettiklerimiz izliyor mudur bizi bulutların arkasından. Anneannem çiçeklerine bakıyordur belki, Ertuğrul eniştem mangalın başında...Hani ne diyordu Yaşar Kemal: "Bindiler de çektiler gittiler, o iyi insanlar, o dünya güzeli atlara. Bir daha hiç gelmeyecekler. Hiç hiç hiç. Demirin tuncuna , insanın piçine kaldık. Şu dünyanın yaşaması müşkül hal ilen. Bin iyiyi bir kötüye kul eden..."

          Yapamazsın diyorlar, bırakıp gidemezsin doğup büyüdüğün , o çok sevdiğin insanları...Onlar değil miydi halbuki, babadan yadigar kalan evi üç kuruşa satıp, çekip giden. Bayram mesajları da nedir üstadım. Aynı sofrada oturup , öpüşüp sarılamadıktan sonra. Uzatır mısın ekmeği, böl ikiye sıcacık anne eli değmiş gibi. Küçük bir çocuk iken farkında değilmişim mutluluğun. İnsan saçları seyrekleşince anlıyor kaybettiklerinin kıymetini.

            Ne istediysek aldılar bize, ama biz de her zaman ne isteyeceğimizi bildik. İki erik ağacının arasına kurduğumuz salıncağımız yok artık. Dedemin bahçesinde yabani otlar bitiyor. Bahçeyi hınca hınç dolduran çocuklar, adam olmuş ekmeğinin peşinde. Ararsan bayrama, aramazsan cenazede...Özlüyorum be geçmişi. Henüz yaşlanmadım da, ama değişime direniyorum be usta. Yurt dışını görmeden önce, aksam gitsem Ege sahillerine. Hani dünya gözü ile hidroelektrik santrallerine kurban vermeden o güzelim memleketimi, koklayıp bağrıma bassam. Sonra bir karadeniz havası iyi gelmez mi? 18 yaşında dünyanın gerçekten yaşanılası bir yer olduğunu anlamıştım Maçka'nın serin serin akan deresinde. Divanda uyumanın keyfini, dalından koparılıp yenilen meyvenin tadını kim verebilir.

             Dualarıma birileri ben farkında olmadan amin demiş. Bulduk kendimizi bir çıkmazın içinde. Keşke diyorum bir şansım daha olsa, acaba ne için dua ederdim. Misal, Maçka'ya yerleşecek imkanım olsa, hani İstanbul'u bırakıp benimle gelecek bir kız. Evimizin önünde kocaman bahçe, önünde kiraz ağacı, biraz mısır biraz da fındık ekeriz belki. Odanın bir kenarına kömür sobası koyarız, üzerinde kestane güzel olur. Ağır ağır demlenen çaya ne demeli peki! Kendime güzel bir oda yaparım. Dört duvar boydan boya kitaplarımla dolu. Ortada düz sade bir masa. Yazacak o kadar çok şey var ki...

              Bir kere geliyorum bu hayata. Bir Yaşar Kemal olmayacağım , belki idealist bir köy öğretmeni de. Jilet gibi takım elbisesi ile kariyer sahibi olmak zaten bana uzak olsun. Eeee o zaman. Sade ve sıradan bir hayatım var ya , işte o devam etsin. Yüzüne utanmadan bakabileceğim tatlı dilli bir kız, serveti değil ömrümü paylaşacağım. Çok şey istediğimin farkındayım. Zamana bırakmak en iyisi. Uslu bir çocuk olursam belki bir gün hayallerimin gerçekleştiğini bile görebilirim...

Bir insanın ölümü düşünmek için haklı bir sebebi olabilir mi?

2021 yılında hiç blog yazmamışım. Ne olacak benim bu üşengeçliğim bilmiyorum. Halbuki eskiden her Allah'ın günü bir şeyler yazardım. 20&...